Ve geldik finale...

Dünya Kupası’nın ilk maçının (Brezilya-Hırvatistan) ardından şunları yazmışım: "Türkiye’de mebzul miktarda bulunan Brezilya muhipleri 3-1’lik skora bakarak hiç heveslenmesin, Brezilya’nın işi zor"

NTV Spor 13 Tem 2014
Ve geldik finale...

Dünya Kupası'nın ilk maçının (Brezilya-Hırvatistan) ardından şunları yazmışım:
"Türkiye'de mebzul miktarda bulunan Brezilya muhipleri 3-1'lik skora bakarak hiç heveslenmesin, Brezilya'nın işi zor"

Ve...

"Brezilyalı oyuncuların çoğu Avrupa'da oynuyor, üstelik en kalburüstü takımlarda... Amenna. Lakin milli formayı giydiklerinde hepsi yine ‘Brezilyalı' oluyor. Bu onlar için büyük handikap. Sıkı bir Avrupa takımı (farzımuhal Hollanda) bu Brezilya'yı sürklase eder.”

Burada, lütfen kimse aklına "ben demiştim" gibi bir hödüklük yaptığımı getirmesin. Zaten görünen köy kılavuz istemiyordu.

Almanya karşısında alınan 7-1'lik hezimet, ne kadar arızası olsa da Brezilya gibi bir takımın elbette yaşayacağı bir skor kabusu değildi. Yani tarihsel teamüller itibarıyla... Ama "güncellik" diye de bir şey var. Güncel olan gerçektir ve Rosa Luxemburg'un dediği gibi, "gerçek her zaman devrimcidir!"

Almanya karşısına çıkana kadar, Kolombiya maçının ilk yarısı dışında, ortaya futbol adına hiçbir şey koyamamış bir takımın, artık mazide kalmış güzel günlerin hatrına şampiyon adayı ilan edilmesi hakikaten trajikomikti, nitekim bu iddianın sonu komik olmasa bile trajik bitti.

İngiltere futbolunun bilindik isimlerinden Glenn Hoddle, 7-1'lik Almanya hezimetinden sonra durumu çok dobra özetledi: “Futbol tarihinde bir daha, savunma yapmayı bilmeyen dört oyuncunun birden aynı takımda oynadığını görebileceğimizi sanmıyorum.”

İngilizlere özgü nefis bir mizah duygusu!

Hoddle, Thiago Silva'yı ayrı tutmuş (malum, Almanya maçında cezalıydı) ama mesele keşke Silva ve Neymar'ın eksikliğinden kaynaklansa! Alakası yok. Brezilya takım falan değildi, sadece mazisi renkli zafer sayfalarıyla dolu bir futbol efsanesiydi ve daha önemlisi ev sahibiydi... Ama bunlar yetmedi. Teknik-taktik olarak ne yaptığını bilen, takım oyunu disiplinine sahip ve sadık, sıkı Avrupalıların karşısında peynir gibi eriyip gittiler...

Turnuvanın ilk maçlarının ardından benim favorilerimin Almanya ve Hollanda olduğunu yazmıştım. Hollanda'nın Arjantin karşısında penaltılarla elenmesi, herşeye rağmen yanıldığıma dalalet eder ama beni yanıltan gruptaki ilk maçta Hollanda'nın son şampiyon İspanya'ya beş çekmesiydi. Yani, skoru İspanya'nın bu kadar “bitik” olmasına değil de Hollanda'nın performansına bağlamam... İkincisi, Arjantin'in hep hücum yönüne (Higuain, Di Maria, Messi...) odaklanıp savunmasının (Zabaleta, Garay, Rojo, Demichelis, Mascherano...) turnuvanın en sağlam blokunu oluşturduğunu görememiş olmam.

Herneyse... Brezilya-Hollanda üçüncülük maçı (“loser'ların son randevusu”) sıkıcı ve tahmin edildiği gibi bitti. Ve geldik finale...
Kağıt üzerinde Almanya favori. Nitekim benim favorim de onlar. Ama iki “sorun” var: İlki, Almanya daha önceki maçlarında bulduğu kadar çok gol pozisyonu bulmakta zorlanacak, “taş gibi” Arjantin savunması karşısında... İkincisi, elbette Messi. Çok sıkı bir çocuk. Ve karşılaştırıldığı diğer “galaktik yıldızlar”dan farklı olarak sahada sadece futbolu düşünüyor, saçıyla başıyla, karın kaslarıyla uğraşmak yerine...

İnsan yaşlandıkça muhafazakârlaşıyor mu ne!