"Karşılıklı açıklamalar" geleneği sürüyor

Türkiye’nin futbol ortamında “doğru düzgün" ayrılıklar sık yaşanmaz. Özellikle “büyük camialar"da... Çoğunlukla hır gür çıkar, karşılıklı açıklamalar yapılır, etekte biriktirilmiş taşlar ortalığa saçılır. Son örnek, Fenerbahçe-Ersun Yanal ayrılığı oldu.

NTV Spor 12 Ağu 2014
"Karşılıklı açıklamalar" geleneği sürüyor

Türkiye'nin futbol ortamında “doğru düzgün"  ayrılıklar sık yaşanmaz. Özellikle “büyük camialar"da... Çoğunlukla hır gür çıkar, karşılıklı açıklamalar yapılır, etekte biriktirilmiş taşlar ortalığa saçılır. Son örnek, Fenerbahçe-Ersun Yanal ayrılığı oldu.

Fenerbahçe'nin “her şeyi" Aziz Yıldırım, Yanal'la çalışmamaya karar verince, hocaya istifadan başka bir seçenek kalmamış, anlaşılan...

Aklıma geçen sene yaşanan Galatasaray-Fatih Terim ayrılığı geldi. Farklı yanları olduğu kadar benzer yönleri de var. Terim istifa etmemiş, görevden alınmıştı. Biraz da beklenmedik biçimde... Yani Terim'in kendisi de böyle bir görevden almayı beklemiyordu sanırım... “Karizmasına", futbol dünyamızdaki ve Galatasaray tribünündeki etkin konumuna güvenerek... Ya da Ünal Aysal'ın temsil ettiği kişiliği tam anlayamadığı için... Aysal için futbol kulübü ile enerji sektöründeki bir şirket arasında çok fazla fark yok; dolayısıyla CEO'nun genel müdürle iktidar kavgası yapması düşünülemez. Terim, bunu göremedi o dönemde... Ardından karşılıklı “açıklamalar" geldi...

Yanal'ın istifasına dönersek... O da tıpkı Terim gibi şampiyonlukla kapatılmış bir sezonun ardından gitti. Belki buna güveniyordu. Şampiyonluk kazanmış bir hoca ve çok kısa süre önce 2 yıllık sözleşme yapmış... Bütün bunların verdiği özgüven duygusu, anlaşılan o ki Aziz Yıldırım duvarına tosladı.

Yıldırım, Ünal Aysal'dan farklı. O bir CEO pozisyonu ile yetinmez. Yetinmiyor da... Fenerbahçe'nin sahibi gibi... “3 Temmuz süreci"nin ardından neredeyse tek başına yürüttüğü  (ve arkasında geniş bir toplumsal destek yarattığı) mücadelenin ardından bu hissiyat, yani “sahiplik" hali pekişmiş  görünüyor. Bugün (12 Ağustos) Milliyet'te yayınlanan zehir zemberek röportaj da bu ruh haline işaret ediyor.

Aziz Yıldırım'ın Yanal'ı hedef alan sözlerinde futbola dair çok az şey var. Belki sadece Salih Uçar'a yeterince şans tanınmaması... Onun dışında bir şey söylemiyor ama iddia çok üst perdeden: “Ersun Yanal futboldan anlamıyor" diyor. Yanal'ın teknik direktörlüğünü beğenin ya da beğenmeyin, “futboldan anlamıyor" gibi laflar, bir yenilginin ardından taraftar öfkesiyle söylenmiş gibi duruyor.

Öte yandan Yıldırım, Yanal'ın özel hayatını tasvip etmiyor ve ağır dille eleştiriyor. Zaten röportajın bütününe sinen genel hava da bu... Yıldırım'ın iddiaları bir günlük mesele değil anlaşılan... Zaten insan bir günde “çapkın", “sorumsuz", “hedonist" vb olmaz. Belli ki, Yıldırım zaman içinde bütün bunları biriktirmiş; istifanın ardından ortalığa saçıyor. Pek yakışık almamış.

Başta da dediğim gibi, efendice vedalaşma geleneğimiz zayıf. Bu son olayla bir kez daha tecrübe etmiş olduk. Tabii Fenerbahçe açısından asıl mesele bundan sonra ne olacağı...

Yıldırım'ın İsmail Kartal'la devam kararı, bana Türkiye siyasetinin son dönemde öne çıkan tartışma konusunu hatırlattı: “Güçlü cumhurbaşkanı, uyumlu başbakan". Yıldırım da, esasen kendi yetki alanında olmasa bile yürütmenin tüm gücünü elinde toplamaya çalışan bir cumhurbaşkanı gibi... Böyle bir formül, güçlü, etkin, “karizmatik" teknik direktör tercihinden uzak durur, ister istemez... O da öyle yaptı. Aziz Yıldırım, belli ki bundan sonra antrenman sahasında, soyunma odasında vb daha fazla görünecek; “bir başkanın müdahale alanları" konusunda futbolun kabul edebileceği sınırları zorlayacak. Bunun hayırlı sonuçlar doğurmayacağı aşikar. Yıllarını Fenerbahçe'ye vermiş İsmail Kartal harcanmasa bari...