Milli takım ve aidiyet meselesi

Zaten kaosun içine sürüklenmiş futbol dünyamız Kazakistan milli maçı vesilesiyle yaşanan "Volkan olayı” ile yeniden karıştı. Önce meseleye nasıl baktığımı olay sırasına göre ifade edeyim…

NTV Spor 18 Kas 2014
Milli takım ve aidiyet meselesi

Zaten kaosun içine sürüklenmiş futbol dünyamız Kazakistan milli maçı vesilesiyle yaşanan "Volkan olayı” ile yeniden karıştı.

Önce meseleye nasıl baktığımı olay sırasına göre ifade edeyim…
 
Bir: Galatasaray'ın sahası TT Arena Stadı'nda Fenerbahçeli milli kaleci Volkan'a maç öncesinde küfredildi. Elbette kabul edilemez. Küfür edenlere, maçlardan men vb yasal müeyyide uygulanması gerekir.
 
İki: Olay üzerine Volkan stadı terketti. Bu da olacak şey değil. Volkan hayatında tribünlerden ilk kez küfür işitmiyor herhalde… Fenerbahçe formasıyla böyle bir tepki verdi mi? Verebilir mi? Hayır. Muhtemel ki, milli takım formasıyla bu muameleye maruz kalmak daha yaralayıcı oldu. Ve yaptığının ağır sonuçlar doğurabileceğini ya bilmiyordu ya da o an umursamadı. Tabii sonra geri döndü; çünkü bu tavrın bedeli hatırlatıldı kendisine…
 
Üç: Volkan maç sonrası stadı terkederken kendisine eşlik eden Fenerbahçe kulübü “korumaları” basın mensuplarına saldırdı ve darp etti. Açık bir haydutluk! Adı üstünde, “koruma”. Yani başkalarına şiddet uygulamak konusunda hevesli ve yatkın bir varoluş tarzı. Malum, bizde “korumalar” sorumlu oldukları kişileri korumaktan ziyade, yakın çevredeki insanları uzak tutmak adına adam dövmekle meşhurdurlar. Bunu kendilerinde doğal bir hak olarak görürler. Maalesef bizde hukuk haklıdan değil, güçlüden yana işlediğinden yaptıkları genellikle yanlarına kâr kalır. Buraya yazıyorum: Gazetecileri acımasızca döven maaşlı haydutlar da tıpkı kendilerinden öncekiler gibi bedel ödemeyecekler.
 
Şimdi gelelim asıl meseleye…
Artık şunu kabul etmek gerekiyor: Bu ülkede stadta maç izleyen taraftarın kulüp takımlarıyla kurduğu aidiyet ilişkisi milli takıma kıyasla çok daha güçlü. Bu nedenle milli takım en kritik maçında bile -passolig uygulaması olmadığı halde- seyirci toplayamıyor. Maça gelenler 1) sponsorların bedava davetiye dağıttığı, genellikle futbol tutkusundan yoksun bir “kalabalık”, 2) maçın oynandığı stadın “müdavimleri”; yani TT Arena'daysa Galatasaraylılar, Saracoğlu'daysa Fenerbahçeliler vb.
 
Hâl böyle olunca… Sözgelimi TT Arena'da milli takım formasıyla sahaya çıkan Fenerbahçeli bir futbolcuya dair algı “milli futbolcu”dan çok “Fenerbahçeli” olarak kalıyor… Hele bir de ezeli rekabetin geriliminde özellikle “taraf olmuş” bir kişilikse, işi daha da zorlaşıyor. Bunun tam tersi de doğru. Yani Galatasaraylı milli futbolcuların Saracoğlu'da maruz kaldığı muamele de pek farklı değil.
Dahası, örnekleri Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti üzerinden verdik ama, sözgelimi Avni Aker'de daha farklı bir görüntüyle karşılaşacağımızı düşünmüyoruz herhalde… Üstelik yıllar önce yaşandı bile… Yine bir milli maçta, sezon başında Fenerbahçe'ye transfer olan Trabzonsporlu Ogün Temizkanoğlu ve Abdullah Ercan, Avni Aker tribünlerinden ağır tepki görmüşlerdi, yanlış hatırlamıyorsam… Bugünün Avni Aker'inde Fenerbahçe'ye duyulan husumet düşünülecek olursa, o günleri aratacak bir tepkinin yaşanabileceğini tahmin etmek zor değil.
 
Sorun, yukarda işaret etmeye çalıştığımız hakikatin açık yüreklilikle kabullenilmemesi…
Ya sebepleri? Galiba derinlikli bir sosyopsikolojik araştırmanın konusu olsa gerek. Ama iki şey söyleyebilirim: Birincisi, milli takımın kişiler ve kurumlar düzeyinde temsiliyeti üzerine biraz düşünülecek olursa (kimse “vay efendim, milli takım adı üstünde, bu milleti temsil ediyor” diye hamasi laflar etmesin, öyle olsa bunlar yaşanmazdı), karşımıza iki isim çıkıyor: Fatih Terim ve Türkiye Futbol Federasyonu ve onun “atanmış” yönetimi… Fatih Terim'i bu ülkede –hâlâ- sevenlerin (ve umut besleyenlerin) sayısının, onun “tarzından” bıkkınlık getirenlerin yanında hayli ekaliyette kalacağı kanaatindeyim. Federasyonu ise zaten kimse sevmiyor.
 
İkincisi, kulüp yönetimlerinin (ve bazı futbolcuların) rekabeti kendi arkalarına taraftar desteği toplamanın bir aracına dönüştürmesi ve bunun karşılıklı öfke ve düşmanlıktan geçtiğini bilerek manipüle etmeleri... Yazıyı bir “klişe” ile bitirelim: Ne ekersen onu biçersin!