Çarşı’ya bir öneri

Beşiktaş’ın Liverpool’la yapacağı maça sayılı günler kaldı.

NTV Spor 12 Şub 2015
Çarşı’ya bir öneri

Beşiktaş'ın Liverpool'la yapacağı maça sayılı günler kaldı. Duyduğuma göre, siyah-beyazlı taraftarlar kendilerine ayrılan bölümün biletlerini çoktan tüketmiş durumda… Anlaşılan o ki, 19 Şubat'ta Anfield'de şenlikli bir gün yaşanacak.

Liverpool, Türkiyeli futbol meraklıları tarafından öteden beri sevilen bir takımdır. Bildiğim kadarıyla bu sempati Beşiktaş taraftarı arasında da yaygın. Her ne kadar Liverpool, 8-0'lık facianın “faili” olsa da… (O maçı ne zaman hatırlasam, gözümün önüne hep aynı görüntü gelir… Maçın 70. dakikası, Liverpool 5-0 önde, Rafael Benitez saha kenarından oyuncularına ısrarla “İleri… İleri…” işareti yapıyor. Vicdansız adam! O günden beri hiç sevmem Rafa'yı… Ne zaman bir kulüpten kovulsa, sevinirim. Züğürt tesellisi işte.)

Liverpool sevgisinin arkasında, özellikle bizim yaş kuşağımız bakımından, 1975-85 yılları arasında sadece İngiltere'nin değil bütün Avrupa'nın tozunu atan takımın başarılarına bizzat şahit olmamız var, sanırım. Televizyondan Avrupa kupalarını ilk kez izlemeye başladığımız bu dönemde Liverpool, gerek futboluyla, gerek taraftarıyla gönüllerde taht kuran bir futbol abidesiydi. Sözünü ettiğim dönem, efsanevi Bill Shankley'den görevi devralan Bob Paisley'nin menajerlik yılları… Aşağı yukarı 9 yıllık bir dönem. 3 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 1 UEFA Kupası, 6 Lig Şampiyonluğu, 3 Lig Kupası da dahil olmak üzere toplam 21 kupa. Dile kolay! Ve tabii Ray Clemence, John Benjamin Toshack, Kevin Keegan, Kenny Dalglish, Ian Rush, Graeme Souness… O yıllardan hafızalarımızda yer etmiş unutulmaz oyuncular…

Bunların ötesinde, Liverpool şehrinin kendine has bir büyüsü de var. Her şeyden önce John Lennon'ın, Paul McCartney'nin, hasılı The Beatles'ın şehri… Kendi kahramanlarını yaratmış bir işçi sınıfı şehri… Üstelik, meydan okumuş ve başarmış.

Her neyse… Bunları bir kenara bırakıp asıl meselemize gelelim…

Liverpool taraftarı, Avrupa'da tribünde yaşanan iki büyük felaketin de aktörü olmuştur. Ya da daha doğru ifadeyle, ilkinde “aktör”, ikincisinde “kurban”.

İlki, Heysel Faciası. 29 Mayıs 1985'te Liverpool'un Juventus ile oynayacağı Şampiyon Kulüpler finalinde, hemen maçın öncesinde, Liverpool taraftarlarının Juventus tribünlerine doğru “saldırıya” geçmesi ve yaşanan panikle birlikte 38 İtalyan taraftar ile 1 Belçikalı'nın ölümüyle sonuçlanan elim olay… Elbette niyetim olup bitene bir bahane üretmek değil ama, hadise tarihe “Liverpool taraftarlarının saldırısı” olarak mâl olsa da, hakikat tam da böyle değil. NTV Spor Radyo'da Mert Aydın, Ercan Taner'le birlikte hazırladıkları “Ateş Arabaları” programında işin aslını anlatmıştı. (“Ateş Arabaları” önümüzdeki günlerde kitap olacak; bu vesileyle duyurmuş olayım.) İngiltere tribünlerinde böyle bir adet var. Rakip tribüne doğru topluca tehditkâr bir koşu kopartmak… Esasen niyet saldırmak, darp etmek vb değil. Sadece bir gözdağı… Ya da aptalca bir eğlence… Nitekim Liverpool'luların da Heysel'de o gün yaptıkları bu. Lakin, bu adetten haberi olmayan İtalyan taraftarlar gerçekten saldırıya uğradıklarını sanıyorlar ve panikle kaçmaya çalışıyorlar. Meydana gelen izdihamın sonunda da 39 kişi hayatından oluyor.

İkinci olay ise Hillsborough Faciası… Heysel'den 4 yıl sonra, 15 Nisan 1989'da Liverpool'un Sheffield Wednesday'le Hillsborough Stadı'nda oynayacağı maç öncesinde, stada girmek isteyen Liverpool taraftarlarının kapılara hücum etmesi sonucunda, tribünlere daha önceden girmiş insanlar arkadan gelen tazyikle sıkışıyor ve 96 kişi ezilerek hayatını kaybediyor. Çok fazla detaya girmeyelim ama o dönemde başta The Sun gazetesi olmak üzere basının önemli bir kısmı bu olaydan da Liverpool taraftarını sorumlu tutuyor, dahası ağır ifadelerle suçluyor. “Sorhoş vandallar”, “Holiganlar ölenlerin cüzdanlarını çaldı” gibi aşağılayıcı ve esasen gerçekle ilgisi olmayan manşetler atıyorlar.

Bir futbol tribününde 96 kişinin ölümü İngiltere'yi ayağa kaldırıyor. Soruşturma komisyonları kuruluyor, olayın önü arkası araştırılıyor, raporlar hazırlanıyor. Hatta bu hadisenin ardından İngiltere'de stadların oturma düzenine yeni kurallar getiriliyor. Ancak daha önemlisi, olayın meydana gelmesinin asıl sebebinin stad çevresinde görevli polislerin ihmal ve hataları olduğu ortaya çıkıyor. Nitekim bugün de Liverpool taraftarlarının (ve İngiltere kamuoyunun) genel kanaati, Hillsborough'da polisin marifetiyle 96 arkadaşlarını kurban verdikleri yönünde… Tam da bu nedenle ki, Liverpool taraftarının olaydan 26 sene sonra bile adalet arayışı sürüyor. Çünkü “katliam”ın sorumluları belli ama hâlâ cezalandırılmış hiç kimse yok.

Gelelim Çarşı'ya önerimize… Malum, Çarşı da her vakit otoritenin gadrine uğramış bir topluluk. Halen “darbeye teşebbüs”ten yargılanan dünyadaki tek taraftar topluluğu! Dolayısıyla, uluslararası bir dayanışmanın parçası olmak Çarşı'ya yakışır. Bütün yapılması gereken şey, Anfield tribünlerinde Liverpool taraftarlarının 26 yıldır süren adalet arayışına destek vermek. Hepi topu bir pankart: “Justice for the 96”. Bu pankart Beşiktaş tribününde açıldığında, bahse girerim daha önce pek tanık olmadığı muazzam bir festivale sahne olacak Anfield tribünleri.