Transfer rüzgarları

Transfer rüzgarları erken esti bu yıl. En fazla göze çarpan takımlar, -genelde olduğu gibi- öncelikle Fenerbahçe ve Galatasaray…

NTV Spor 05 Tem 2015
Transfer rüzgarları

Transfer rüzgarları erken esti bu yıl. En fazla göze çarpan takımlar, -genelde olduğu gibi- öncelikle Fenerbahçe ve Galatasaray… Sürpriz ise Antalyaspor'dan geldi. Eto'o'nun “şaşırtıcı” transferinin ardından, sırada Ronaldinho'nun olduğu söyleniyor.

ANTALYA'NIN ŞOVU
Antalyaspor'un transferleri epey tartışma yarattı spor basınında… Kariyerlerinin dibine vurmuş iki “geçmiş zaman yıldızına” harcanan (ya da harcanacak) paraların, gerçek piyasa değerlerinin çok üzerinde olduğu biliniyor. Aldıkları (ya da alacakları) paraların karşılığını ne ölçüde verecekleri de bugün için gayet kuşkulu… Dolayısıyla, bu transfer(ler)i eleştirenlerin haklı oldukları bir yer var. Ama öte yandan, Antalyaspor yönetiminin bugüne kadar izlediği yöntemlere bakıldığında, dertlerinin futbol başarısından ziyade şaşaalı bir şov ile gündem oluşturmak olduğu anlaşılıyor. Tabii yanı sıra yeni stadı doldurmak… Eh, futbol artık biraz da böyle bir şey… Bu anlamda Antalyaspor yönetimini bir kalemde çizmek, -Türkiye'nin futbol gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde- biraz insafsızlık gibi geliyor bana… Kaldı ki, söylenenler doğruysa, “yıldızların” bedelini sponsorlar ödüyormuş.

Neyse… Antalyaspor'un bu transfer sezonunda yaptığı beklenmedik hamlenin “karakolda” bitmeyeceğini umalım.

NANI VE PODOLSKI
Fenerbahçe ve Galatasaray dedik… Yani Nani ve Podolski. İkisi de sağlam kariyerli oyuncular. Dahası, Türkiye şartlarında yaşlı sayılmazlar. (Nani 29, Podolski 30 yaşında). Ama şu dönemde kariyerlerinin zirvesinde oldukları da söylenemez. Gerçi Nani Manchester United'daki son iki sezonunda yaşadığı düşüşün ardından kiralık gittiği Sporting'de yeniden bir sıçrama yapmıştı. Podolski ise belki aynı sıçramayı Galatasaray'da yapacak; Inter'deki “kulübe günleri”nden sonra… Bilemeyiz. Yine de Süper ligimizde formasını giydikleri takımları sırtlayabilecek kapasitede oyuncular olduğunu biliyoruz, Nani ve Podolski'nin…

BEŞİKTAŞ VE GİDENLER
Ezeli rakipleri ile mukayese edildiğinde Beşiktaş, şimdilik daha düşük bir profil sergiliyor. En azından oyuncu alırken… Ama satarken transferin zirvesinde! Bunları olumsuz anlamda söylemiyorum. Bana kalırsa, gerek Demba Ba'nın (13 milyon Euro), gerekse Atınç Nukan'ın (5 milyon Euro) satışları finansal darboğazdan bir türlü çıkamayan kulüp için beklenmedik ölçüde katkı oluşturdu. Bir kere, Atınç'a ödenen rakam adeta “devlet kuşu” gibiydi. Belki geleceği parlak bir oyuncu ama bu yıl Beşiktaş'ta kaç maçta forma bulacağı bile belirsizdi. Bu koşullarda söz konusu rakamın bir daha gündeme gelmeyeceğini tahmin etmek de zor değil. Demba Ba ise –yaptığı açıklamalar doğruysa (ya da doğru yansıtıldıysa)- Türkiye ile duygusal ilişkisini noktalamış gibi görünüyordu. İyi bir zamanlamayla ve iyi bir fiyatla elden çıkarılması Beşiktaş için şans oldu.

GELENLER
Beşiktaş'ın “aldıklarına” gelince… Daha önce de yazdığım gibi, ben de Beşiktaş'ın Slaven Bilic'le yola devam etmesinden yanaydım, birçokları gibi… Ama olmadı. Şenol Güneş, her şeye rağmen ismi gündeme gelenler içinde Beşiktaş için en iyi seçenek oldu. En başta kişiliğiyle… Öte yandan Şenol Güneş'in “kuyudan oyuncu çıkarma” vasıfları biliniyor. Ve Beşiktaş'ta yeni bir hamlenin eşiğine gelip bir türlü beklenen sıçramayı yapamayan oyuncuların varlığı… Kerim Frei, Oğuzhan Özyakup, hatta Olcay Şahan… Onlar ve benzer oyuncular için Güneş'in bir şans olduğunu düşünebiliriz.

Önemli transferlerden birinin de Sarper Çetinkaya olduğunu düşünüyorum. Dr. Çetinkaya'nın sağlık kurulu başkanlığına getirilmesi, bir kaç sezondur yaşanan “Beşiktaş'ta sakatlık şoku!” haberlerinde dikkate değer bir azalma sağlayacak gibi…

BECK VE TOSIC
Ve iki bek transferi… Bence gayet yerinde nokta transferler oldu. Sağda Andreas Beck, solda Dusko Tosic'in siyah-beyazlı takımın yıllardır deva bulamadığı kanat savunması (ve hücumu) sorununa çözüm getirme ihtimali yüksek.

Andreas Beck, her şeyden önce müthiş bir istikrar abidesi… Hoffenheim'da geçirdiği 7 sezonun altısında 30 veya üzeri maçta görev almış. Yaşadığı sakatlıklara rağmen 2009-10 sezonundaysa 25 maça çıkmayı başarmış. Toplam 243 maçlık Bundesliga deneyiminde sadece 1 kez kırmızı kart görmesi –özellikle oynadığı mevki de göz önüne alındığında- futbol karakteri için iyi bir veri sayılabilir. Alman disiplini ve ciddiyeti de cabası! Beck'in sağlam kişiliği için önemli bir bilgi de Hoffenheim'daki 3'üncü sezonunda henüz 23 yaşındayken takım kaptanlığına getirilmesi…

Dusko Tosic'i daha yakından tanıyoruz. Malum, son üç sezondur Gençlerbirliği'nde… Uluslararası deneyimi gayet yüksek bir oyuncu. OFK Belgrad altyapısında yetiştikten sonra formasını giydiği takımlar, Sochaux, Werder Bremen, Portsmouth, Queens Park Rangers, Kızılyıldız, Real Betis… Yani ülkesi (ve Türkiye) dışında top oynadığı ligler, Fransa Ligue 1, Bundesliga, Premier League ve La Liga… Tamam, dünyanın en üst düzey ligleri olan Premier League ve La Liga'da pek dikiş tutturabildiğini söyleyemeyiz ama buralarda tercih edilmiş olması bile Tosic için bir gösterge sayılabilir. Tosic'in bir başka artısı da savunma ve hücum dengesini iyi ayarlaması, yanı sıra gerektiğinde stoper görevini de üstlenebilmesi…

Hasılı, bana kalırsa, “aman ezeli rakiplerimiz yıldızları getiriyor, biz yaya kaldık” türünden hayıflanmalara gerek yok. Tabii bu, takımın bazı mevkilere oyuncu takviyesi yapmak zorunluluğunu ortadan kaldırmıyor. En başta da bir stoper ve santrfor. Düzgün görev adamları… Bu memlekette “rüya takım” palavralarının nasıl tek sezonda “kabus”a dönüştüğü gerçeğini unutmayalım. Telaşa mahal yok.