Kendi kulübünüz olsun ister misiniz?

Taraftarlar ne zaman kendine satılmaya çalışılan çirkin bir mal haline gelen o aşklarına 'Bu benim sevdiğim değil, bana onu geri verin' diyebildi...

NTV Spor 03 Kas 2010
Kendi kulübünüz olsun ister misiniz?

"Dünya üzerinde en çok futbol kulübü barındıran şehir hangisidir?" sorusunun cevabı muhtemelen Londra'dır ve bu cevaba pek az kimse şaşırır herhalde. Wimbledon ise bu şehrin futbolla değil tenisle tanınan bir bölgesi. Bu bölgenin Wimbledon FC diye bir futbol kulübü vardır (varDI) ve bu kulüp Premiership'in kurucularındandır.

...Ve bir gün (2002 senesinde) kulüp yönetiminin kararını federasyonun da onaylamasıyla bir kulübün taraftarı çareyi kendi kulübünü kurmakta bulur; AFC Wimbledon. Wimbledon FC (FC: Futbol Kulübü) yönetimi, kulübü Kingsmeadow'dan Milton Keynes'e taşımaya karar verir, Wimbledon taraftarları ise o takımın ondan sonra Wimbledon olamayacağını düşünerek, kendi kulübünü kurmaya karar verir ve AFC Wimbledon kurulur.

Kulübün adının başındaki AFC kısaltmasının anlamı sorulduğunda "Kulağa 'Lig dışı' gelsin istedik" diyor kulübün kurucularından Marc Jones. Yani sanıldığı gibi Association Football Club anlamına gelmiyor olabilir. Belki resmi kayıtlarda öyle gözüküyordur ama bu hareketi sahiplenen Wimbledonlılar "A Fan's Club" demeyi tercih ediyorlar: Bir Taraftar Kulübü. Kulübün bir diğer ilginç özelliği de bir futbol oyunu efsanesi olan (bence 'futbol oyunu'ndan öte, strateji ağırlıklı bir FRP olan) şu anki adıyla Football Manager serisinin yapımcısı olan Sports Interactive'in kulübün sponsoru olması.

AFC Wimbledon, mücadeleye doğal olarak liglerin en alt seviyesinden başlar. Kurulur kurulmaz sözleşmesi olmayan oyunculardan Wimbledon forması giymek isteyeceklere açık bir oyuncu seçmesi düzenlerler Haziran 2002'de, üç gün sürer. Oradan seçtikleri oyuncular ilk kadrolarını oluşturur. Aynı sezon ilk hazırlık maçlarına 4,000'in üzerinde taraftar gelir. 4-0 kaybederler. İlk lig maçlarında ise "Tribün olsun" diye saman balyalarından teras yapılıyor stada.

Sadece yaklaşık dörtte biri koltuklu, 4,722 kişilik Kingsmeadow Kingston Upon Thames Stadı'nı Kingstonian'la paylaşan AFC Wimbledon'ın bir 'Sığmıyoruz' durumu da yok değil.  Ortalama 2,900 kişiye oynuyorlar ki, %60'lık bir doluluk oranı demek sezon boyunca. Oynadıkları ligler bize göre amatörün bile altı, öyle bir şey olsa yedinci, sekizinci lig diyebileceğimiz ligler. Bizde ligdeki varlığı sürekli sorgulanan, neye hizmet ettiği belli olmayan belediye takımlarının ortalamayı geçtim, adet olarak bile çok üstünde. "Futbol enteresan". NTVSpor sayfalarından Kayserispor üzerinde durarak "Nerede bu taraftar?" diye sorulmasının üstünden kaç gün geçti sahi?

İlk sezonda Isthmian League First Division'a çıkmayı başaramıyorlar ancak bir sezon sonra yenilgisiz şekilde terfi ediyorlar. 2004-05 sezonunda da Isthmian liglerin en üstüne terfi hakkı kazanıyorlar. Bu sezonda aynı zamanda İngiliz liglerinin tüm kulüpler bazında en uzun yenilmezlik serisini 78 maçla elde ediyorlar.

Üç sezon üst üste terfi kovalayan kulüp bunu başaramıyor, iki sene üst üste play-off'larda takılıyorlar. Ama durmuyorlar ve 2007-08 Güney Konferansı'na terfi edip hemen bir sonraki sezonda da Konferans Ulusal Ligi'ne çıkmayı başarıyor ve şu anda bu seviyede mücadele ediyorlar.

Sportif kısım böyle ama kulübün hikayesi sportif tarafta değil tabi. Örneğin AFC Wimbledon olarak kurulduklarında Kingstonian kulübünün yukarıda da sözünü ettiğim stadını paylaşmak zorunda kalıyorlar. Daha sonra Kingstonian'ın parasal nedenlerle el değiştirmesinden sonra stadın tehlikeye girmesiyle bir kez daha ellerini taşın altına sokup stadın geri alınmasına ön ayak oluyorlar. Şu anda borç harç işlerini de halletmiş durumdalar büyük oranda.

"Stadı kurtardık, bizim için evimiz gibi oldu, ama ömrümüz boyunca burada kalacağız diye bir şey de yok" diyor kulübün finansal direktörü ve başkanı olan Erik Samuelson. Yeni ve tamamen kendilerine ait, daha 'Wimbledonlı' bir stadyuma geçme planları yapıyorlar.

Hikayenin 'kötü adamı' Wimbledon FC ise Milton Keynes'deki varlığını, iki sene sonra ismini de değiştirerek Milton Keynes Dons (MK Dons) olarak sürdürür. Şu anda İngiltere'nin üçüncü ligi diyebileceğimiz League One'da mücadele ediyorlar. 22,000 kişilik statlarında iki sezondur 7,800 ortalamayla oynuyorlar.

Bir kulüp yönetimi. Bir takım. Bir taraftar grubu. Yönetim bir basiretsizlik yapıyor, federasyon göz yumuyor ve ne oluyor? Taraftar "Siz gidin, biz burada iyiyiz, gerekirse kendi kulübümüzü kurarız" diyor, Premiership kurucusu ünvanına sahip kulüplerini bırakıp kendi sevgilerine, kendi aşklarına göre bir kulüp inşa ediyorlar, elleriyle...
 
Onunla da kalmıyorlar, oyuncusu oluyorlar, taraftarı olmayı sürdürüyorlar, kulüplerini taşımayı sürdürüyorlar. Bu hikayenin Premiership'e kadar uzanması kimi şaşırtır ki?

Klasik soru, soralım; bizde olsa nasıl olurdu? Böylesi bir yerel taraftarlık bilinci olmayan ülkede hiçbir şey olmazdı tabii ki. Kayserispor-Erciyesspor dönüşümlerini kim unuttu ki? Kim "Bizim tuttuğumuz, desteklediğimiz, sevdiğimiz, aşığı olduğumuz kulüplerin formalarını, tablelalarını böyle kafanıza göre değiştirme hakkını size kim veriyor" diyemedi.
 
Veya Fenerbahçe yarın öbür gün o çok övündüğü stat az gelmeye başladığında, Aziz Yıldırım stadı kalkıp Gebze civarına taşımaya kalksa ne olur ki?

Galatasaray'ın ne tesislerinin, ne stadının Galatasaray'la alakası vardı lokasyon olarak, şimdi Seyrantepe'ye gidişi yadırgamamaları normal belki. Ama Olimpiyat Stadı hamlesinin bile nasıl bir darbe olduğu unutulmamalı. Böyle bir göçebe hayatı oldu Galatasaraylılar'ın.

Beşiktaş İnönü Stadı'nı yıkmaya veya taşımaya kalksa, bundan yerellik açısından en çok etkilenecek kulüp olur belki de. Hele ki protesto denilince akla ilk gelenlerden olan Beşiktaş taraftarı, Çarşı neler yapar az çok tahmin etmek mümkün. Engel olabilirler mi? Sanmıyorum. Kendi kulüplerini kurarlar mı Beşiktaş TK (Beşiktaş Taraftar Kulübü) diye? Onu da sanmıyorum. Biraz itiraz ederler, sonra paşa paşa giderler peşinden.

Kulüplerin sadece stat, semt, tesis olarak değil, her türlü 'tasfiyesi' ortadayken taraftarlar ne zaman gerçek anlamda sahiplenebildi takımlarını? Ne yapabildi, ne tepki gösterebildi? Ne zaman kendine satılmaya çalışılan çirkin bir mal haline gelen o aşklarına 'Bu benim sevdiğim değil, bana onu geri verin' diyebildi. Yukarıda 'protesto denilince akla ilk gelenlerden' dediğim Beşiktaş taraftarı bir Guti, bir Quaresma'ya yelkenleri suya indirmedi mi?

Biz bu sporun taraftar için olduğunu unutalı kaç sene oldu sahi?