Kahrol TFF al sana bomba

Adalet herkese lazım. Bugün içeride olanlara da, dışarıda olanlara da.

NTV Spor 19 Ağu 2011
Kahrol TFF al sana bomba

Türkiye Futbol Federasyonu ve onun disiplin kurulları üyeleri, şike soruşturması başladığından beri kulaklarında şu sesin çınlamasıyla yataklarına giriyorlar:

Düşür... düşür... düşürrr...

19 şaibeli maç, dört futbolcu, onlarca ifade, hâlâ düzenlenemeyen dava iddianamesi, o iddianemenin hazırlanması için biriktirilmesi devam eden deliller. Ve o delillerin kimbilir ne kadarının paylaşılmasıyla bir kozmik odada belgeleri okuyup TFF'ye tavsiyede bulunması gereken etik kurul. Ancak şunu diyebildi:

Valla bir şeyler var gibi deee, yok gibi dee, biz de bilemedik.

TFF de "Etik kurul bile anlamadıysa ben bir şey diyemiyorum" dedi, topu taca attı.

Ortalıkta delil adı altında gezinen şeyler var, bir çoklarımızın email adreslerine geldi bunlar. Nedir; telefon konuşması deşifreleri ve bu deşifreler üzerinden şüphelilerin alınan ifadeleri. Birbirinden komik çanak zorular, olmayacak şeylerden olmayacak iddialar. Ha, hiç mide bulandıran "Yahu bir şeyler kurcalamışlar sanki" dedirten şey yok mu, var. Spor hukukunda teşebbüs hakkında kanaat elde edilmesi ceza için yeterli mi? Genelde pompalanan durum "Evet yeterli" şeklinde olsa da istisnaları da yok değil. Siz bir spor müsabakasının sonucuna müdahale edilmesi için teşebbüs olduğuna dair kanaate varıp ceza verebiliyorsunuz tabii ki. Ancak iş cezanın muhataplarının kimler olduğundan bağımsız, adı geçen kadar ağır cezalar olunca, delil olarak sunulanların pek çoğu da pamuk ipliğine bağlı olunca, kanaatle karar vermek sonradan altından kalkılamaz bir yük oluşturabilir. TFF bu riski alamadığı için ölesiye eleştiriliyor.

Eleştirilerin odak noktasındaki sorulardan biri ise "Madem bu noktaya gelinecekti, etik kurul belgeleri inceledikten sonra müsbet veya menfi karar verilmeyip soruşturmanın akışının takip edilmesi olasılığı vardı, TFF neden etik kurul incelemesinden sonra karar verecekmiş gibi beklenti oluşturdu?". En güzel tuzaklardan biri de bu işte, birisinin yapmadığı şeyi yapmış gibi gösterip bunu sürekli tekrarlarsanız bir süre sonra kimse o işin kaynağını sormaz, o şeyi çok kereler farklı ağızlardan duyduğu için yorumlamadan, sorgulamadan doğru kabul etmeye başlar. O beklentiyi TFF oluşturmadı misal, en güzel örneklerinden biri bu. O beklenti TFF'den acil ve keskin bir karar vermesini bekleyen kamuoyu tarafından oluşturuldu. TFF de biraz nefes almak, zaman kazanmak, bir şeylerin biraz netleşmesini beklemek amacıyla o ana kadar üretilmiş delillerden karar verip veremeyeceği konusunda şansını denedi. Olmadı.

Bir taraftar, ama onun öncesinde bir futbolsever olarak, El Clasico izlerken bile üç hafta sonra başlayacak ligimizdeki maçları hangi gözle ve mideyle izleyeceğinden emin olamayan ben için de bu soruşturma ve onun ceza sürecinin bir an önce bitmesi tek temennim. O telefon dinlemelerine takılan kişilerin maksatları, girişimleri, girişimlerinin sonuca ulaşmış olup olmaması gibi kimi "teferruat" soruların netleşmesinden önce bir karar alınması ise benim kendi vicdanıma sığmayacak. Bunu salt Fenerbahçe için söylemediğimi de herkes bilmeli, bu soruşturma kapsamında tutuklanıp içeri atılanlar Fenerbahçelilerden ibaret değil zira. En başta Tayfur Havutçu olmak üzere içeride haksızca alıkonduğunu düşündüğüm insanlar tüm bu süreçte mağdur edildi, ediliyor.

Onun da ötesinde, şaibeli ve hemen herkesin kolayca şaibeli olduğuna inandığı maçların bazılarını canlı şekilde stadda, bazılarını evde televizyon başında izlemiş biri olarak, o ‘makul şüphe'nin nasıl yaratıldığı konusunda da kafa karışıklığım devam ediyor. Örneğin Fenerbahçe'nin kalan maçlarındaki en zorlu deplasmanı gözüken Eskişehirspor maçı için dillenen şike iddiaları geliyor aklıma. Maç 2-1'ken Batuhan'ın direkten dönen kafa şutu. Tuhaf diyorum. Yani o top direkten döndükten sonra Volkan Demirel'in kalçasına çarpıp altıpasta kalmak yerine kaleye yuvarlansa, Eskişehir maçın son 15 dakikasına girilirken 2-2 'yi yakalasa ne olacaktı? "Sivasspor maçı berabere bitseydi soruşturma olmazdı" diyenlere bunu sormak lazım..."

Hadi, Batuhan pek laf dinlemez bir adam "Oğlum maçı satıyoruz" desen de "Ben anlamam, topuma bakarım" diyebilir de, ortayı yapanı da mı bağlamayı unutmuşlar? Tabii Eskişehirspor'un Trabzonspor maçında sergilediği can hıraş oyun ve onun doğurduğu teşvik primi iddiaları. Eskişehirspor'un Trabzonspor'dan puan alma istekliliği ancak teşvikle mümkünken Gaziantepspor ve Bursaspor'un Saracoğlu Stadı'ndaki performanslarıyla Avni Aker Stadı'ndaki performansları arasındaki farkta, birinin puan alınması yönünde onlara iletilmiş olması olası teşviki her nasılsa akıllara gelmemiş olsa gerek.

Ben demiyorum ki "Gaziantepspor ve Bursaspor Trabzonspor'dan teşvik primi aldılar". Benim demek istediğim, ligdeki her takımın, şampiyonluk yolunda seyreden iki takıma karşı oynadığı oyunları oturup karşılaştırarak seyretmeden hangi maçlarda ne olduğu, ne bittiği nasıl adil bir şekilde değerlendirilebilir ki? Fenerbahçe'nin, Kayseri'deki maçta canına ot tıkayan Kayserispor'un Saracoğlu'ndaki kötü performansına nasıl bir kulp uydurulabilir bu durumda o zaman?

En çok da aklıma takılan, ligin ilk yarısındaki üç derbiden ikisini evinde oynamasına rağmen iki puan çıkartabilen Fenerbahçe'nin ligin ikinci yarısındaki üç rövanştan dokuz puan çıkartabilmesi, ama Bucaspor, Eskişehirspor, Sivasspor maçlarını bağlamak zorunda kalması. Tamam, Fenerbahçe'nin derbi karnesi genelde iyidir de, biraz da futbol aklını soksak devreye?

Bugün tüm bunların ışığında karar verip geri dönülmesi imkansız bir yola girmemeyi seçen TFF'nin başkanı Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün şubelerinden en başarılılarından birinin eski sponsoru olmaktan dolayı taraflı olmakla itham edilip duruyor. TFF başkanlık seçimi sürecini pek kimse hatırlamıyor gibi. Kulüpler Birliği başkanı ve Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Aziz Yıldırım'ın başkanlık için adayı İBB başkanı Göksel Gümüşdağ iken Galatasaray ve Trabzonspor'un başını çektiği grubun adayıydı Mehmet Ali Aydınlar. Hatta bu manevrayla pek çok yerde Aziz Yıldırım'ın veliahtı olarak gösterilen isimlerden biri olan Mehmet Ali Aydınlar'ın Fenerbahçe başkanlığı yolunun kapatılmasının planlandığı bile dillendirilmişti.

Aziz Yıldırım'ın ısrarı Göksel Gümüşdağ'ı başkanvekili yapmaya yetebildi. Bir diğer başkanvekili ise Galatasaray'ın sembol basketbolcularından Lütfi Arıboğan. Federasyon yönetimindeki herkes bir şekilde kulüp geçmişi olan isimler, hepsi taraf, hepsi TFF dönemleri bittiğinde kendi camialarına karşı hesap vermek zorunda kalacak isimler. Böyle bir ortamda bir federasyonun bir kulüp lehine ve diğerlerinin aleyhine çalıştığı konusunda ısrarla propaganda yapmak ancak bundan çıkar elde etmeyi ummakla açıklanabilir. Aynı federasyonun geçmiş başkanlarından birinin de, bu aceleyi en çok pompalayan camianın son kongresinde başkan adayı olarak adının geçtiğini de hatırlatmak lazım. O zaman onun dönemiyle ilgili soruları da sormak lazım ama o kadar güzel planlanmış ki Sporda Şiddet Yasası'nın geçerlilik tarihleri, o dönemlere her nedense uzanılamıyor. O dönemlerine uzanılamayanlar da bugün temizlik ve erdem timsali rolünde bildiri üzerine bildiri yayınlıyor, TFF'den aldıkları her cevapta da daha büyük infial içerisine giriyorlar.

Adalet herkese lazım. Bugün içeride olanlara da, dışarıda olanlara da. Bunca velvelenin, bunca telaşın ve acele ettirme çabasının adalet gayretiyle olmadığı aşikar. Tıpkı, bu yazıdan önce, bu konuda yazdığım iki yazıda ısrarla söylediğim şekliyle, bu soruşturmanın futbolla ve futbolu temizlemekle alakası olmadığının aşikar olduğu gibi.