Muhteşem bir gün

Yatağın kenarında biraz oturdu ve çevresine bakındı. Sevdiği kadın hemen yanında tüm kusursuzluğuyla uyuyordu ve bir süre daha uyanmaya hiç niyeti yok gibiydi.

NTV Spor 24 Kas 2014
Muhteşem bir gün
Baş ucunda duran saat 07:00'ı gösteriyordu, ama alarmla uyanmadı. Alarma hiç ihtiyaç duymamıştı. Spor ve iş disiplini sayesinde vücut saati kusursuz çalışıyordu. Yatağın kenarında biraz oturdu ve çevresine bakındı. Sevdiği kadın hemen yanında tüm kusursuzluğuyla uyuyordu ve bir süre daha uyanmaya hiç niyeti yok gibiydi. Zaten cennetten birkaç dakika önce dünyaya inmiş gibi görünen kadın için, günün en sevdiği bölümleri yaşanıyordu da denemezdi...
 
Kendini gülümserken buldu. Odanın diğer köşesinde Tom ve Jerry çizgi filmlerinden fırlamış gibi gözüken İngiliz cinsi sevimli köpeği 'Dolaşacaksak dolaşalım yoksa yatağıma döneceğim' der gibi; yarı uykulu yarı uyanık bir halde ona bakıyordu. Sabahın ilk güneşi yatağın karşısındaki duvarda yer alan pencereden içeriye düşüyor, odayı sarı tonlar atılmış bir tabloya çeviriyordu. Bir erkek daha ne isteyebilirdi ki... Muhteşem bir sabahtı...
 
Tüm gün, hatta tüm hayatı boyunca orada kalmak istedi ama bunun imkansız olduğunu biliyordu. O yüzden gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı ve bir süre anın tadını çıkardı.
 
Gözlerini açtı, gün büyük gündü bu sebeple hazırlanması gerekiyordu... O bir yarış pilotuydu.
 
Ayakkabılarını giydi, siyah şortunu ve beyaz tişörtünü üstüne geçirdi. Kulaklıklarını taktı ve biraz kafa dağıtmak amacıyla koşmak için odasından çıktı. Üzerinde 'Mercedes' yazan takım binasının diğer erkenci isimleri kalkmış ve kahvaltı sofrasına oturmuştu bile. Onlarla selamlaştıktan sonra sabah koşusu için kendini doğaya bıraktı. Güneşin sarı tonları bu kez yeşilliklere vuruyor eşsiz bir ahenk oluşturuyordu.
 
Yaklaşık 2 saat koştu. Yol boyunca tek düşüncesi akşama çıkacağı final yarışındaydı... Anılar aklından bir film şeridi gibi geçti... Muhteşem bir sezon çıkarmıştı. Şampiyonluk için tek rakibi olarak takım arkadaşı Nico Rosberg kalmıştı geriye...Başka hiçbir pilotun ona yaklaşma şansı dahi yoktu...
 
Nico ile yarış pistlerinde tanışmışlardı. 20 seneyi aşkın bir dostlukları vardı ama hiç şüphesiz iki farklı elmanın iki farklı yarısıydılar. Bir kere O siyahtı Nico beyaz, O İngilizdi Nico Alman, O zor şartlarda büyümüş bir gençti, Nico'nun ise eli sıcak sudan soğuk suya geçmemişti bile.
 
Tüm bu farklılıklara rağmen henüz çocuk yaşta çok iyi anlaşmışlar ve çok iyi arkadaş olmuşlardı. Çünkü sporun, çünkü yarış pistinin dili ortaktı ve ikisinin de tutkusu yarışmaktı...
 
Bir keresinde; henüz daha küçükken, maddi zorluklar sebebiyle neredeyse yarışamayacak duruma gelmiş, Nico'nun babası Keke'nin verdiği maddi destek sayesinde pistlerde tutunabilmişti. Bu sebeple Nico ve ailesine hep minnettar kalacaktı. Ama artık takım arkadaşı yani en büyük rakibiydi. İşe duygularını karıştıramazdı. Sezon boyunca araları ister istemez açılmıştı. Aynı şeyi isteyen arkadaşların başına hep bu gelirdi ve bunun farkındaydı.
 
Kafasındaki anılarla takım binasına geri döndü. Sevgilisi Nicole uyanmış, köpeği Roscoe ile oynuyordu. Sarıldılar. Duşa girdi ve kendisi için hazırlanan kahvaltısının başına oturdu.
 
Özel çok özel bir gündü;  tüm hücreleriyle farkındaydı... Sahi en son ne zaman böyle hissetmişti? Hatırlıyordu. 2008 yılıydı ve Brezilya'daydı... Müthiş bir yarışın sonunda yine iyi arkadaş olduğu bir başka Alman pilot Timo Glock'u son anda geçmiş ve unvanı Brezilya'lı Felipe Massa'nın elinden söküp almış ilk kez şampiyonluğa ulaşmıştı. Yarış sonunda sevgilisi yine oradaydı. Unutamadığı an ise babası ile sarılıp ağladığı, yarışın hemen sonrasındaki dakikalardı. Babası, sevgilisi, ailesi, arkadaşları... Böyle bir günü tekrar yaşamak için hep dua etmişti. 
 
2010'da kendi hatalarıyla elinden kayıp giden mutlu son hariç bugüne kadar hiç yaklaşamamıştı zafere... O hataları hatırladı portakal suyundan bir yudum alıp çevresindeki hummalı koşuşturmayı izlerken... Çoğu gereksiz hırslandığı ya da gerektiği kadar olgun davranamadığı anlarda, birkaçı elinde olmayan nedenlerle gerçekleşmiş ve bir koca sezon hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştı.
 
Sonrasında sinirlenmiş, öfkelenmiş, aşk acısı yaşamış, hırslanmış, ama her seferinde yürümeye devam etmeyi başarmıştı. Sırtına yazdırdığı 'Her şeye rağmen yükseleceğim' anlamına gelen dövmesi de bunu anlatıyordu aslında.. Çocukluğundan beri yarıştığı McLaren takımından Mercedes takıma geçerken 'İntihar ediyor' yorumlarına aldırış etmemişti. Zaten sevdiği ve saydığı birkaç kişi dışında gerçekten ne zaman insanların ne düşündüğünü önemsemişti ki...
 
Günün gerisini basın mensupları ile olan sohbetler ve mühendisleri ile olan son teknik görüşmeler ile geçirdi. Nico ile sadece bir kere uzaktan küçük bir baş selamı ile iletişim kurdu. Aklı tamamen yarıştaydı artık. Aklında hep o an, aylardır hatta yıllardır mücadelesini verdiği o büyülü an vardı.
 
Artık vakit gelmişti. Hazırlanmak üzere odasına çıktı. Yarış tulumunun bulunduğu dolabı açtı ve bir an için, sadece çok küçük bir an için zaman durdu... Final günü için özel hazırlanmış tulumunu askıdan aldı. Gri tulumun üzerinde siyah ve kalın harflerle LEWIS HAMILTON yazıyordu... Artık hazırdı...
 
Yarışa ikinci sıradan, büyük rakibi Nico'nun hemen arkasında başlayacaktı. Bu onun için bir dezavantaj gibi gözükse de, başlangıçla beraber 'Yıllardır beklediğim gün bugün' dercesine herkesin ağzını bir karış açık bırakan hızda bir çıkış yaptı. Henüz ilk anda Nico'yu ekarte etmeyi başarmıştı. Yükselecekti Lewis, gün onun günüydü. Bir noktadan sonra çok sevdiği Matrix filminde rakamları görmeye başlayan Neo karakteri gibi her şeyi bir anda çözdü ve hedefine yöneldi. Kimsenin ne yaptığı ile ilgilenmeden damalı bayrağı ilk sırada geçerken, tüm tribünler 'Lewis' diye inliyordu...
 
Başarmıştı. Henüz 9 yaşında 'Ben Formula 1 pilotu olacağım' dediğinde ona gülen arkadaşlarını hatırladı. O artık sadece bir F1 pilotu değil, tarihin ilk Siyahi F1 Dünya Şampiyonu, tarihin en iyi birkaç yarışçısından ve tarihin tek çifte dünya şampiyonu siyahi F1 efsanesiydi...
 
Takım telsizinden onu ilk kutlayan ülkesinin prensi olması günün hatıra defterinin önemli notlarından sadece biriydi...
 
Babasının ve ailesinin hep arkasında durduğu güler yüzlü oğlan bir kere daha tarih yazmıştı... Ağlayanlar vardı. En başta da kendi... Dakikalarca ağladı. Bu yaşlar, gururun, mutluluğun varabileceği en son noktaydı.
 
Önce sevgilisini öptü, ailesiyle dakikalarca sarıldı. Takım çalışanlarıyla kucaklaştı. Nico onu ilk kutlayanlardandı. Biliyordu eski dosttan düşman olmazdı...
 
Akşam onuruna büyük bir parti verildi. Saatlerce dans edildi...
 
Sonra odasında döndü. Köpeği Roscoe dolunayın ışığının yansıdığı camın altında yatıyordu, sevgilisi Nicole yanındaydı ona gülümsüyordu. O da gülümsedi.
 
Bir erkek daha başka ne isteyebilirdi ki... Muhteşem bir gündü...