Dört bekli 11 olur mu?

Guardiola, “Kazanmanın Başka Yolu” adlı biyografisinde futbol felsefesini “Eğer top, rakipten daha hızlı hareket ediyorsa rakibin daha uzun ya da daha kuvvetli olması bir şeyi değiştirmez.” şeklinde özetliyor.

NTV Spor 18 Eyl 2014
Dört bekli 11 olur mu?

Pep Guardiola'nın kazanılabilecek tüm kupaları kazanmış Bayern Münih'e gelmesi, teknik direktör açısından hem kolay, hem de zor bir durumdu. “Bozuk değilse, tamir etme” sözüne uyup kazanan düzeni korumak işin kolay tarafı. Guardiola zoru seçip, inandığı felsefeyi takıma ekleme düşüncesine gitti. Ortaya çıkan sonuç, Franz Beckenbauer'i zaman zaman memnun etmese de, bilinen kalıpları yıkan, ezberleri bozan, modern futbolun tanımını yapan bir takım oldu.
 
Guardiola'nın ikinci sezonunun başında, Bayern Münih'in Şampiyonlar Ligi'ndeki açılış maçı Avrupa'nın en güçlü takımlarından birine, Manchester City'ye karşıydı. Geçen sezon Münih'te 3-2 yenildiği City'ye karşı Bayern'in birçok sakat oyuncusu vardı. Takımın en önemli iki hücum silahından Franck Ribery dizindeki sakatlık sebebiyle kadroda yoktu ve Arjen Robben de ilk 11'de sahaya çıkamadı. Üstelik Guardiola, orijinal planında orta sahanın ortasında yer verdiği Bastian Schweinsteiger, Thiago Alcantara ve Javi Martinez'den de yararlanamıyordu. Yani Guardiola'nın sihrini konuşturması için her şart mevcuttu.
 
Guardiola, “Kazanmanın Başka Yolu” adlı biyografisinde futbol felsefesini “Eğer top, rakipten daha hızlı hareket ediyorsa rakibin daha uzun ya da daha kuvvetli olması bir şeyi değiştirmez.” şeklinde özetliyor. Topu rakipten daha hızlı hareket ettirebilmek için de doğru pozisyon alan, doğru karar veren ve verdiği kararı uygulayabilecek kadar yetenekli oyunculara ihtiyaç var. İspanyol hoca geçen sezon o görev tanımına uydurduğu Philipp Lahm'ı kanat savunucusu rolünden orta sahanın ortasına evirmişti. Bu sezon da sol bek Juan Bernat'ı transfer ederek benzer bir değişimi David Alaba için yaptı. İki bek, orta sahanın ortasındaki rolleriyle Bayern'de gedikleri kapatırken, oyuna çabukluk da kazandırdılar.
 
Manchester City karşısında Pep Guardiola'nın 11'inde kanat savunucuları Bernat, Alaba, Lahm ve Rafinha vardı. İlk 11'de dört bek varken muhtemel dizilişi yapmak hiç de kolay değildi. Nitekim UEFA resmi sitesi  ve yayın grafiklerinde Bayern'i 4-3-3 şeklinde dizmiş, dört bekten ikisini sağ ve sol kanat savunmacısı olarak yerleştirmişti bile. Ancak Guardiola'nın bir sürprizi vardı: Dört bekle sahaya çıkardığı takımın dizilişinde hiç bek yoktu. Bayern sahaya 3-4-3 ile dizilirken; beklerden Alaba stoper, Lahm da artık alışılageldiği üzere orta sahanın ortasında görev yapıyordu...
 

Üçlü savunmanın ortasında Jerome Boateng, -eski usul sarkık libero tarzında olmasa da- savunma lideri rolüyle Mehdi Benatia ile Alaba'nın pozisyonlarını kontrol etti, savunmayı hep öne çıkardı. Burada Manchester City'nin hızlı forveti Kun Agüero yerine ilk 11'de Edin Dzeko'ya yer vermesi Bayern'in işine geldi ve oyunu rakip sahaya yıkma şansı buldular. Tabii savunmayı önde kurmak isteyen Guardiola'nın elini güçlendiren en önemli faktörlerden biri de kalede Manuel Neuer gibi ceza sahasına hakim bir kaleciye sahip olmasıydı.
 
Guardiola'nın takımı her ne kadar rakip sahaya yerleşme amacıyla başlasa da, ilk bölümde topu orta sahadan forvete taşımakta zorluk çekti. Bundaki en büyük sebep, City'nin iki beki Bacary Sagna ve Gael Clichy'nin kanatları iyi savunmasıydı. Kanatları işlemeyen Bayern'de Xabi Alonso'nun da üçlü savunmaya daha yakın oynaması, ortadan gelişecek atakları da sınırladı. Bunu gören Guardiola, 30. dakikada oyunu değiştiren bir hamle yaptı ve üçlü savunmadan David Alaba'yı orta sahaya attı. Alaba, adeta Cem Yılmaz'ın AROG filminde kafesten sahaya salıverilen “Carlos” karakteri gibiydi. Alaba ileri çıkınca Bayern, onunla anında iki pozisyon buldu.
 
Alaba'yı orta sahanın ortasına alan Guardiola'nın Xabi Alonso'yu defansın ortasına çektiğini söylemek, doğru ama eksik bir ifade olur. Katalan teknik adam, biraz daha karmaşık bir dizilişi tercih etti. Bayern hücumda farklı, savunmada farklı dizilişlerle Manchester City'nin kafasını karıştırmak istedi.
 
Bayern savunmadayken Rafinha ve Bernat, kanat savunucusu görevlerine döndüler. Boateng ve Benatia ikilisi stoperde yer aldı ve Barcelona'nın 4-3-3'üne çok benzer bir diziliş sahadaydı. Tek fark, Guardiola'nın Iniesta-Xavi ikilisinin yerinde Alaba-Lahm ikilisini kullanmasıydı! 
 

 
Bayern hücumlarındaysa durum daha farklıydı. Guardiola, Thomas Müller ve Mario Götze'yi ceza sahasına yaklaştırmayı amaçladığı için Rafinha ve Bernat'ı yine çizgiden hücum etmek için kullandı. Bu noktada Xabi Alonso stoperlerin arasına girerek, dizilişi üçlü savunmaya çevirdi ve Bayern yine 3-4-3'e döndü. Hücumda 3-4-3, savunmada 4-3-3 oynayan takım, sonuçlarını da yarattığı birkaç pozisyonla aldı. Joe Hart'ın başarılı performansı, o pozisyonların gole çevrilmesini engelledi. 
 

 
Bayern'in esas büyüsü, hücum-savunma geçişlerinde diziliş değişikliklerini kusursuz uygulamalarıydı. Bunu sadece oyuncu yetenekleri ya da zekasıyla açıklamak mümkün değil, o değişikliğin ciddi bir çalışma ve tekrarın ürünü olduğu çok açık. Lahm ve Alaba ikilisi Rafinha ve Bernat'ın arkasını kapatırken, Alonso savunmanın kaymasını ve kademe anlayışını sağladı.
 
Yine de bir türlü gol atamadı Bayern, Manchester City'ye. Guardiola, belki de ev sahibi olmanın avantajıyla son bölümde çok büyük risk aldı. Arjen Robben 76'da Müller'in yerine oyuna girdiğinde dizilişte bir değişiklik olmadı. Fakat 84'te Rafinha'nın yerine bir santrafor, Claudio Pizarro oyuna girdiğinde Bayern artık tüm gemileri yakmıştı. İki santrafor Pizarro-Lewandowski'nin sağında Robben, solunda Götze yer alıyordu. Bayern, dört forvetle saldırırken, sağ kanatta Rafinha'dan oluşan boşluğu doldurmak için Lahm bu kez o bölgeye kaydırıldı. 
 

 
68 bin çılgın taraftarını arkasına almış Bayern'in dört forvetle, üçü sarı kartla oynayan City savunmasına dur durak bilmeden yaptığı saldırılar bir yerde patlak verecekti elbet. Sonuçta Boateng'in galibiyeti getiren golü de öyle bir baskının ardından kazanılan köşe vuruşu sonrasında geldi. Guardiola'nın ufak dokunuşları, talimatları kusursuz uygulayan elit yeteneklerle birleşince galibiyet kaçınılmaz oldu. Guardiola, bir kez daha ezberleri bozarak dört bekle başladığı maçta Manchester City gibi bir devi mağlup etmeyi başardı. Ne derler bilirsiniz: “En iyi yol bildiğin yoldur.”