Yaşasın kaos

Fransa’da konuştuğum hemen hemen herkesin cümlelerinde, okuduğum hemen her yayında aynı şeyler var. Bizim çoktandır

NTV Spor 23 Haz 2016
Yaşasın kaos

Fransa'da konuştuğum hemen hemen herkesin cümlelerinde, okuduğum hemen her yayında aynı şeyler var. Bizim çoktandır bildiğimiz, Çek maçı sonrası Burak Yılmaz'ın da açıklıkla söylediği gerçek artık tüm dünyaya mal olmuş durumda: Türklerin kendilerine gelmeleri için sıkışmaları lazım. Hem de çok. ‘Bitti demeden bitmez'in de ötesine geçtik. Durum artık ‘Biz bitti desek bile bitmez'e geldi. Belki de bitti diyelim ki bitmesin... Çünkü bu sefer olan neredeyse bu. Basın yumuşadı,

Cepheler değişti

Terim'in ‘yazılanların bazı yerleri noktasına virgülüne kadar doğru' ve ‘boyutlarının bu kadar büyük olacağını tahmin etmiyordum' dediği krizler, maç içinde yapılan protestolar, oyuncuların fotoğraflara girmeyişi, kampta hemen kimsenin birbiriyle konuşmaması vs. Her zaman basına karşı kurulan cepheyle birlik ve direnç sağlanabiliyordu. Bu sefer basın yumuşak davranınca cepheler değişti ve farklılaştı.

Ancak yine de işe yaradı. Hırvatistan ve İspanya'ya maç kaybetmek sürpriz ya da anormal değil. On yıllardır ne olduysa o oldu yine. Ancak futbol ve mücadele ve form bu seviyede olunca, onları yenememek San Marino'nun yenememesine benzedi. Ki sıkıntı buydu.

Fark yaratan Emre oldu

Çek maçında farklı olan eldeki planın uygulanmasıydı. 4 savunmacının temel görevi savunma oldu. Caner ve Gökhan'la başka bir şey arıyorduk. Bundan vezgeçtik. Arda ve Selçuk'la oyunu kurduk. Ozan, box to box oynadı. Ceza alanına ekstra oyuncu olarak girdi, savunmada ekstra oyuncu olarak dublaj yaptı. Dönenleri hücumda ve savunmada toparlayabildik. Volkan, Emre ve Burak'ıysa koşturduk. Çek'lerin galibiyete muhtaç olmasının yanı sıra bizim krizimizi erkenden derinleştirmek için uyguladıkları riskli oyunda farkı yaratan ve beklenmedik olan Emre Mor oldu. Çok faul aldı. Her seferinde durdurması güç bir sprinte kalktı.

Çeklerin riskli baskısını savunmayı tedirgin ederek bozdu. İkinci yarıda onun korkusu savunmayı biraz geri attı. Ve orta saha boşalınca biz bu alanı aldık.

Emre'nin gücü 90 dakikalık olsaydı 4'ü bulmak da mümkün olabilirdi. Olmadı... Ve nihayet bu oyunla Euro 2016'nın en kötüsü unvanından kurtulduk. Krizlerimizi yarattık. Doğal ortamımıza kavuştuk ve yaşamaya başladık. Yaşasın Kaos!

TRT, Terim'e sabretmeli

Terim'in yayıncı kuruluş olan TRT'ye UEFA kurallarına rağmen röportaj vermeyişini tıpkı Arda'nın İspanya maçında ve Volkan Demirel'in Telekom Arena'daki protestoları gibi değerlendiriyorum. Yani haklarıdır.

Ancak Hoca'nın bu protestoya yol açan olayı doğru değerlendirdiğini düşünmüyorum. Şu sebeplerle:

1-Kurum bahse konu tarih profesörünü bir spor programına çağırmış ve ondan bu konuda bir değerlendirme bekliyor değil. Dolayısıyla yapılan yorum tamamen kişiseldir.

2-Herkesin, tarih profesörü de olsa, apartman görevlisi de; milli takımı ve tüm unsurlarını eleştirme hakkı vardır.

3-Eleştirinin ayarsız olduğunda hemfikirim. Futbolcuyu ‘Şehit Yüzbaşı'yla ilişkilendirmek nasıl saçmaysa, bu da saçmadır... Analitik anlamda tutarsız ve mantıksızdır. 2016'da oynanan bir futbol maçıyla, 600 sene önce yapılmış savaş arasında hiçbir anlam ve düzlemde direkt bağlantı kurmak mümkün değildir. Zaman, alan, yöntem, felsefe, sebep, sonuç, metot, amaç ve araçlar açısından benzer hiçbir yön yoktur. Bunu bir üst düzey akademisyenin yapmış olması ise sadece duygularına yenik düştüğünü gösterir hemen hepimiz gibi... Amma velakin eğer hoca böyle motive olacaksa kurum da buna itiraz etmesin. 2 hafta daha sabır.