EuroBasket 2015 Günlüğü #1

Bir EuroBasket heyecanı daha geldi çattı! Bu seferki grup maçları ise şansımıza Panevezys gibi medeniyetle imtihanı olan

NTV Spor 04 Eyl 2015
EuroBasket 2015 Günlüğü #1

Bir EuroBasket heyecanı daha geldi çattı! Bu seferki grup maçları ise şansımıza Panevezys gibi medeniyetle imtihanı olan ufak bir köşe yerine dünyanın en güzel şehirlerinden birinde! Hem de insanın kendisini ülkesinde gibi hissettiği, dilini, yemeğini, havasını özlemesine fırsat vermeyen bir şehirde. Biraz değişiklik iyidir dediğinizi duyar gibiyim. Ama Litvanya'daki şampiyonada üç hafta kalmış (ve soğuktan donmuş) biri olarak pek o fikirde değilim!


Dil bilgisi mükemmel olmasa da Berlin'de resmi dil neredeyse Türkçe...

EuroBasket Günlükleri'ni daha önce okuyanlar hatırlayacaktır, 2011 yılında düzenlenen şampiyona Litvanya'da Eylül başında başlamıştı. Ben de ilk hafta hava durumuna bakıp yanıma hep incecik kıyafetler almıştım. Üç koca hafta süren turnuvanın sonlarına doğru Ekim ayına yaklaşırken mevsim neredeyse kışa çevirmiş, beni sıfırdan alışverişe çıkmaya zorlamıştı. O yüzden Salı akşamı Londra'dan Berlin'e inip günlük güneşlik havayı görünce çok mutlu oldum. Işıl ışıl parlayan güneşin altında St Petersburg caddesindeki otelimize doğru yola koyuldum.

Bavulları bıraktıktan sonra hemen kendimi dışarı attım. Açıkçası amacım şehirde EuroBasket adına neler oluyor, spor dükkanlarında afişler var mı, caddelere Billboard'lar döşenmiş mi, sokakta formalı insanlar geziyor mu buna bakmaktı. Londra'da düzenlenen Final Four'da koca şehirde sadece metroya konmuş iki billboard görmüş, basketbol düşmanı kentin adına üzülmüştüm. Berlin'de de durum pek farklı değil maalesef. Maçlar eminim dolu geçecek ve salonda çok güzel bir atmosfer olacaktır. Ancak Alexandeaplatz'dan Kreuzberg'e, Mitte'den Friedrichschain'a kadar yürüyerek dolandığım iki gün boyunca ne spor mağazalarının vitrinlerinde bir afişe rastladım, ne de sokaklarda Eurobasket adına en ufak bir panoya. Önceki ev sahipleri Litvanya ve Slovenya'da basketbolun neredeyse hayatı durduğunu düşününce, “burası futbol ülkesi abla” diyen taksi şoförünün yorumuna takıldı aklım.


Gazetecilerle selfie zamanı...

İlk akşamı güzelim havada şehir turu yaparak geçirdikten sonra ertesi sabah yağmura uyandım ve Erkan Arseven'in uyarılarını dikkate aldığıma şükrederek Berlin'deki Türk büyükelçiliğinin yolunu tuttum. Büyükelçilikte uzun süredir turnuvadan turnuvaya görüşebildiğim gazeteci arkadaşlarla karşılaşmak ve eski yılları yad etmek günün en keyifli anlarından biriydi. Büyükelçiliğe davet edilen A Milli Basketbol Takımı'nın da aynı keyifte olduğu görmek ise mutlu etti.



Büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu, takıma ve teknik ekibe önce elçilik binasını gezdirdi. Oyuncular bir süre fuaye alanındaki antika arabaları incelediler. Bu sırada Ersan İlyasova'nın ısrarıyla arabalardan birinin sürücü koltuğuna oturan Semih Erden, pilot maskesi takarak kameralara poz verdi, şovunu yaptı! Ersan ve Semih kafilenin en eğlenen iki ismiydi şüphesiz. Göksenin Köksal ise plakası aslında Hüseyin Avni Bey'in eşinin isim ve soyadının baş harflerinden oluşan ancak kendi isim soyadıyla da aynı olan arabanın önünde poz vermeyi tercih etti.

Büyükelçilik çalışanlarının yoğun ilgisiyle karşılaşan oyuncular, sık sık çalışanlarla fotoğraf çektirdiler. Takım daha sonra kendileri için düzenlenen kokteylin yapılacağı salona geçti. Büyükelçi Karslıoğlu'nun yaptığı kısa konuşmanın ardından takım halinde fotoğraf veren A Milliler,  kendileri için özel getirtilen balı ve baklavaları görünce, salonda bir anda ciddi bir kaos yaşandı!

Yaklaşık bir saat elçilik binasında kaldıktan sonra takımla birlikte binadan ayrıldık ve gazeteci arkadaşlarla kalabalığa kalmadan Mercedes Benz Arena'ya akreditasyon kartlarımızı almak üzere yola koyulduk. Şehrin en ‘trendy' bölgelerinden biri olan ve Türk mahallesi olarak da bilinen Kreuzberg'e yaklaşırken salon aniden karşımda belirince şaşırdım. Genelde Avrupa'da bu tarz arenaların hafiften şehir dışında olmasına alışığım. Ancak Mercedes Benz Arena hem merkeze çok yakın, hem de tramvay ve metro duraklarının birkaç adım ötesinde. Akreditasyon merkezine varınca ise erken gittiğimize çok memnun olduk çünkü şu ana kadar gittiğim turnuvalar içerisindeki en küçük merkeze burada denk geldim. Sadece üç kişinin çalıştığı merkezde bugün ve yarın uzun kuyruklar olacağı kesin!

Akreditasyonlarımızı aldıktan sonra dağılarak yazılarımızı yazmak ve fotoğraflarımızı yollamak üzere otellerimizin yolunu tuttuk. Akşam turnuva başlamadan şehrin tadını çıkarmak için birkaç saatim vardı. Kısa bir gezintinin ardından Milli Takımın basına açık ilk antrenmanını izlemek için tekrar salona gittim. Bu arada saat gece 11'i geçiyordu. Yanlışlıkla bize ayrılan süreden önce gidince bir süre kenardan antrenmanı izleme fırsatım oldu ve ne kadar sert geçtiğini görünce şaşırdım. İdmanların sert geçtiği hep konuşuluyordu ancak bu kez gözlerimle görmüş oldum.

Bugün hazırlıklar iyice ciddileşecek ve Cumartesi günü Milli Takım turnuvadaki ilk maçına İtalya karşısında çıkacak. Büyükelçilikte konuştuğumuz Ergin Ataman grubun ne kadar zor olduğunun farkında. Ancak dengelerin sürekli değişebileceği ve sürprizlere gebe bir grupta olduğumuzu da unutmuyor. “En büyük avantajı dinamizmi, enerjisi ve sertliği” olan bu takımın da gücüne inanıyor.