Beşiktaş'a Vodafone Arena hediyesi!

Beşiktaş taraftarı Dilek Terimer, yakın zamanda açılacak olan Vodafone Arena ve Beşiktaş müzesine 20 tablo bağışlayarak adeta gelecek nesillere bir miras bıraktı.

NTV Spor 04.01.2015 - 12:18
Beşiktaş'a Vodafone Arena hediyesi!

Beşiktaşın tarihinde yer alan tarihi maçlar ressam Nihat Evren Derman'ın fırçasıyla Vodefone Arena ve BJK Müzesi'nde yer alacak. 20 çalışmanın ilki bu ay Beşiktaş Dergisi'nde yayınlanan ve posteri verilen “Mabede ilk adım 1947”

Gönül verdiği kulübüne sanat eserleri bağışlayan Dilek Terimer; “Beşiktaş'a olan bağlılığım için, aileden gelen bir gelenek diyebilirim. Beşiktaşımız çok zorlu bir dönemden geçmektedir. Stad inşaatımızın ne kadar büyük zorluklarla ilerlediğini medyadan takip etmekteyim. Vodafone Arena ve müze açıldığında, yapının mimarisi kadar içinde yer alacak olan obje ve sanat eserlerinin de geleceğe mesaj vereceğini düşünmekteyiz. Geçmişimizi yalnızca kupalarımızın anlatamayacağını düşünüyoruz. Unutulmaz maçlarımızın sanat eserleriyle ölümsüzleşerek daha farklı bir anlam kazanacağını düşünmekteyiz” ifadelerini kullandı.

Ressam Nihat Evren Derman ise Beşiktaş Dergisi'ne duygularını şu şekilde aktardı:

“Yakın gelecekte Türk ve dünya futboluna kapılarını açacak olan Vodafone Arena Stadı ve Beşiktaş Müzesi'nde sergilenecek olan, Beşiktaş'ımızın tarihini betimlediğim 20 tablodan ilkine imza atmanın gururu ve mutluluğunu yaşamaktayım.

23 Kasım 1947'de oynanan Beşiktaş-AIK SOLNA maçının önemini, İnönü'nün futbola kapılarını açtığı, ilk golünü efsane başkanımız Süleyman Seba'nın attığı ve bir diğer efsanemiz Hakkı Yeten'in de son maçı olarak bilmekteydik. Ancak tabloya başladıktan sonra, bu maçın bildiklerimizden daha fazla hikaye barındırdığını öğrendim.

Siyah beyaz dönemlerde Türkiye'ye dostluk maçı yapmaya gelen birçok yabancı takım ardı ardına 3 büyüklerle ya da en az ikisiyle oynayıp ülkesine dönmek üzere ülkesinden yola çıkıyordu. İnönü Stadı'nın açılışı için özel bir davetle ülkemize gelecek olan AIK takımının ilk rakibi bilinenin aksine Beşiktaş'ımız değil Fenerbahçe'ydi. Beşiktaş ve İnönü Stadı birlikteliğinin tarihsel önemi açısından belki de en önemli maçı olan AIK maçı, düzenlenen maç programı hayata geçseydi muhtemelen sıradan bir maç olarak tarihte yer alacaktı. Futbol melekleri tarafından ortaya çıkan sis AIK takımının uçağının rötar yapmasına neden oluyor; bundan dolayı ilk oynanacak olan Fenerbahçe maçı iptal ediliyordu. 2. oynanacak olan Beşiktaş maçı ilk maç olarak tarihte yerini alıyor ve adeta o dönemden bu eşsiz stadın Beşiktaş'la birlikte özdeşleşmesine futbol melekleri karar veriyordu.

Gönüllerdeki armanın henüz formalarda yer almadığı, yeşil rengin çoğunlukla taç çizgisi çevresinde görüldüğü ve nerdeyse çimlerin teker teker sayıldığı, hayvan derisiyle yapılan ve devasa dikişlerle bağlanan şambrelli toplarla oynanan bu tarihi maçta futbolcular sahaya çıktığında tribünler tamamen dolmuştu. O dönemde kapasitesi 16.000 kişilik olan İnönü Stadı'nın tribünleri ve duhuliye adı verilen saha kenarlarındaki tel örgülü bölümde tek bir boşluk bile yoktu.

2. dünya savaşına direkt katılmasa da dünyanın içinde bulunduğu kaostan fazlasıyla etkilenen ülkemiz henüz ekonomik anlamda kendini toparlayamamıştı. Bunun yansımalarını tribünlerdeki insanların kostümleri adeta destekliyordu. Tekstil neredeyse yoktu; kumaş çok değerliydi. Bundan dolayı tribünlerde siyah beyaz bayrak sayısı yok denecek kadar az sayıdaydı. Kısıtlı imkanlarla ve el işçiliğiyle dikilen birkaç bayrak dışında tribünlerdeki hakim renk gri ve kahverengiydi. Tribünler günümüzdeki gibi renkli ve coşkulu olmasa da taraftarların yüreğindeki Beşiktaş sevgisi ve takımlarına olan bağlılığı ve aidiyet duygusu en az günümüzdeki gibi üst düzeydeydi.

O maçta henüz 21 yaşında olan Süleyman Seba'nın attığı golle İnönü'nün kale ağları ilk defa topla tanışıyor ve Beşiktaşlı taraftarlar mabedindeki ilk gol sevincini yaşıyordu. O golden sonra siyah beyazlı takımımızın sayısız golüne tanıklık edecek olan stadın fileleri, kaleleri, tribünleri, zemini ve hatta ismi defalarca değişse de değişmeyen tek şey Dolmabahçe'ye yapılan bu stadın yalnızca Beşiktaş'ımızın mabedi olacağıydı.

İlklerin yaşandığı bu önemli maçta bir diğer efsanemiz Hakkı Kaptan son maçına çıkıyordu. Sağ dizinde kopan yan bağlarıyla onun futbolla bağını koparmak üzeredir.37 yaşına gelmiş, eski gücü ve formunun çok uzağındadır. Son hayali Dolmabahçe'de yapılan stadyumda sahaya çıkabilmektir. Bu hayali gerçekleşir ama kaptan için hayal kabusa dönmüştür. AIK maçında son kez taraftarlarının karşısındadır. Dizindeki sakatlığında etkisiyle istediklerini sahaya yansıtamamıştır; onun bu kötü performansı taraftarların tepkisine neden olmuştur. Kaptanı yıllarca alkışlayan Beşiktaş taraftarları ‘'Hakkı bey, bırak şu işi...'' diye bağırmaya başlamıştır ve en sonunda ‘'Hakkı dışarı…Hakkı dışarı…'' diye tempo tutmaya başlarlar... Hakkı kaptan kendi taraftarının bu tepkisi karşısında sahada daha fazla duramaz ve hüzünlü bir şekilde ilk yarının son dakikalarında soyunma odasına döner.Taraftarın yıllarca omzunda taşıdığı hakkı yeten jübile yapamadan futbola sessiz sedasız veda etmiştir.

Zaman makinasıyla geçmişe yolculuk edip AIK maçı öncesine gitme şansımız olsaydı ve bu maçın Baba Hakkı'nın son maçı olacağı duyurusunu günler önceden yapılsaydı; o maç aynı zamanda muhteşem bir jübile maçı olarak da tarihte yer alacaktı. Tribünlerde resmettiğim eski logomuzun da içinde olduğu “HAKKI KAPTANIMIZ SENİ UNUTMAYACAĞIZ”  yazılı pankart gelecek nesillerden o döneme gönderilen bir mesajdır. Eğer maç öncesi bu maçın jübile maçı olacağı duyurusu yapılsa, eminim ki bundan çok daha anlamlı mesajların içinde olduğu pankartlar tribünlerde yerini almış olacaktı.

“MABEDE İLK ADIM 1947” adlı çalışmamı tuvale aktarırken, Süleyman Seba ve AIK Solna'lı futbolcunun anatomisini detaylandırırken bana modellik yapan Kenan Kuşçul'a, stadın ilk yıllarındaki mimari dokusunu ve ayrıntılarını tüm detaylarıyla dün gibi hatırlayan ve birçok detay konusunda görüşlerini aldığım unutulmaz tribün liderimiz Şeref Yılmaz'a, doküman konusunda tüm imkanları seferber eden müze müdürümüz Sayın Zülal Gök ve müze ekibine; tablonun hikayesinin oluşmasında bana adeta rehber olan ve tozlu rafların en dibinde kalmış birçok bilgi ve arşivini benimle paylaşan Sayın Tuğrul Yenidoğan'a ve kulüp tarihimizin tuvale aktarılmasına vesile olup geleceğe miras bırakmamıza vesile olan Titiz Ailesi ve Sayın Dilek Terimer'e teşekkürü bir borç bilirim…”

 

Sayfa Yükleniyor...