"Adı öyle okunmasa da o bizim Moşe'ydi"

NTV Spor yorumcusu Mert Aydın, 1996 yılında John 'Shoes' Moshoeu ile Spor&Spor dergisi için özel bir röportaj yapmıştı. 49 yaşında hayata veda eden eski futbolcu ile yapılan röportaj şu şekildeydi...

NTV Spor 22.04.2015 - 11:02
"Adı öyle okunmasa da o bizim Moşe'ydi"

Son Afrika Kupası maçlarında sanki kendi takımımız varmış gibi heyecanlıydık. Bunun nedeni John Leshiba Moshoeu'nun varlığıydı. Adı öyle okunmasa da o bizim Moşe'ydi. Güney Afrika'nın şampiyonluğu ve Kocaelispor'un önlenemez yükselişi bu genç adamı bir anda yıldız konumuna yükseltti. Gerek entelektüel yapısı ve gerek teknik kapasitesinin yüksekliğiyle herkesin sevgilisi haline gelen Moshoeu ile konuştuk. Ama önce teknik direktör Mustafa Denizli'nin onun hakkındaki görüşlerine yer verelim:

"Moshoeu, takım içinde önemli bir yere sahip. Gerek futbolculuğu, gol vuruşlanndaki başarısı, gerekse kişiliğiyle Kocaelispor'un başarısında önemli pay sahibi bir arkadaşımız."

-Futbola nasıl başladınız?
"Tüm Afrikalı çocuklar gibi ben de sokaklarda oynayarak büyüdüm. Aramızda maçlar yapardık. Ama gerçek anlamda planlı olarak bu spora başlamam okul yıllarında oldu. Gerçek takım ruhunu ve oyunun inceliklerini sistemli bir biçimde öğrendim."

-Profesyonelliğe geçişinizden bahseder misiniz?
"Bir ikinci lig takımı olan Blackpool'da tanınmaya başladım. Orada çok güzel günlerim geçti. Bu kulübün başkanı benim babam gibiydi. Babam hayatta olmadığı için böyle bir desteğe ihtiyacım vardı. Birçok birinci lig takımı beni istiyordu. Ancak başkanım bana ihtiyaçlan olduklarını söylüyordu. Derken kulüp önemli bir mali krize girdi. Ünlü Kaizer Chiefs takımının teklifi de bu sırada geldi. Blackpool ve Kaizer Chiefs arasındaki anlaşmaya göre eğer Chiefs beni yabancı bir kulübe satarsa, Blackpool kulübü % 20 pay alacaktı. Gençlerbirliği olayında bu gerçekleşti."

-GençIerbirliği yöneticileri sizi nasıl keşfettiler?
"Kaizer Chiefs'e geleli henüz üç-dört ay olmuştu. Önemli bir hazırlık maçı dönemine girmiştik. Manchester United ve Nacional takımlarıyla maçlar yapıyorduk. Genderbirliği Başkanı İlhan Cavcav ve arkadaşları bizim takımdan başka bir oyuncuyu izlemeye gelmişler. Ama beni beğenmişler. Maçtan sonra konuştuk ve anlaştık." (Israrla sormamıza karşın Moshoeu, diğer futbolcunun ismini bize vermiyor.).

MOSHOEU TÜRKIYE'DE
-Türkiye'deki ilk günlerinizde zorluklar yaşadınız mı?

"Tabii. Yeni bir kültür, yeni bir iklim... Güney Afrika'da da müslümanlar vardır. Ancak ben onlara uzak büyüdüm. Bu yüzden de benim için ilginç bir deneyim oldu. Insanların yaşam tarzlarına alışma konusunda da zorluklar çektim. Fakat artık Türkiye'ye alıştım. Adeta benim ikinci ülkem oldu."

-Gençlerbirliği'nde birçok teknik direktör değiştirmek zorunda kaldınız.
"Bu gerçekten çok kötü bir şey. Ben ilk geldiğimde Kurban Berdiev vardı takımın başında. Tam onun oyun sistemine alışmıştık ki istifa etti. Yerine Güney Afrika Milli Takımı'nın teknik direktörü Perulu Palacios geldi. Üç maç sonunda o da gitti. Sonra Zafer Göncüler geldi. Ondan sonra da Metin Türel geldi. Yani iki sezonda 4 teknik adamla çalışmak zorunda kaldık. Devamlı oyun sistemi değiştirdik. Bu bir takım için çok zor bir olay."

-GençIerbirliği'nde geçirdiğiniz iki sezondan sonra ayrıldınız. Bir anda Fenerbahçe olayı patlak verdi.
"Gençlerbirliği ile mukavelem sezon sonunda bitti. Oturduk, konuştuk. Ama anlaşamadık. Ülkeme döndüm. Fenerbahçeli yöneticilerin ısrarıyla İstanbul'a geldim. Sonradan öğrendim ki teknik direktör, libero istiyormuş. Libero oynarım ama pek yararlı olamam. Onlar İviç'i ikna etmeye çalışıyorlardı. O anda anladım ki Fenerbahçe ile kontrat imzalayamayacağım. Çünkü beni istemeyen bir teknik adam zorla alınmamı kabul etse bile takıma faydalı olamayacaktım. Bunun üzerine transferden vazgeçtik." (İviç'in sırf bu yüzden kovulduğunu hatırlatıyoruz. Sadece küçük bir gülümsemeyle karşılık veriyor.)

-Kocaelispor ne zaman devreye girdi?
"Fenerbahçe için Istanbul'a geldiğim sırada oldu. Menajerim Orhan Ciğercioğlu ile temasa geçtiler. Bana bu yıl çok iyi bir takım kurmak istediklerini söylediler. Fiyatta anlaştık ve Kocaelisporlu oldum."

-Yeni takımına uyum sorunu çektin mi?
"Evet. Çünkü Ankara'nın her şeyine alışmıştım. Ayrıca GençIerbirliği'nde Güney Afrikalı Donald "Ace" Khuse ve Zaireli Kona ile çok iyi anlaşıyordum. Bir derdimiz olduğunda toplanıp tartışıyorduk. Buraya geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Ayrıca yeni bir kente gelmiştim. Ama zaman içinde buraya ve arkadaşlarıma alıştım."

-Kocaelispor gol atıntca değişik bir sevinç gösterisi yapıyor. Mucidinin siz olduğunuz söyleniyor.
"Evet. Bursaspor ve GençIerbirliği'nin ilginç şovlarından sonra takım arkadaşlarım bana gelip bir şeyler üretmemi istediler. Gece-gündüz düşündüm. Birçok değişik şey buldum. İdmanlarda denedik ama bir türlü istediğimizi gerçekleştiremedik. Üzerinde gol yazan t-shirt esprisi bir anda aklıma geldi. Kaptan Alper'e söyledim beğendi. İdmanda denedik ve tuttuğunu gördük. Ama o t-shirtlerle oynadığımız ilk maçta Faruk gol attı ve her şeyi unuttu. O heyecan içinde hatırlamak kolay değil."

-Türk futbolu için neler söyleyeceksin?
"Afrika Kupası için ülkemdeyken birçok kişi bana gelip Türkiye'de futbolun nasıl olduğunu soruyordu. Ben de gayet iyi olduğunu söylüyordum. Ancak nedense baha şüpheli gözlerle bakıyorlardı. Çünkü gözleri Italya, İngiltere ya da Alman liglerindeydi. Türk futbolunu tanımıyorlardı. Hiç tanımadıkları bir ligin kötü olduğunu nasıl düşünüyorlardı bilmiyorum. Sanırım Haziran ayındaki Avrupa Futbol Şampiyonası'ndan sonra Türk futbolunu herkes tanıyacak."

-Burada en beğendiğin oyuncular kimler?
"Forvet olarak Ertuğrul, orta sahada Oğuz ve Tugay, savunmada Gökhan ve Bülent. Yalnız Bülent ile karşı karşıya oynamak pek hoş değil. Maç içinde kendini kaybediyor. Savaşçı ruhunu beğeniyorum ama biraz sakin olması lazım."

AFRIKA KUPASI
-Biraz da Afrika Kupası'na gelelim. Hazırlık dönemi nasıl geçti?

"Benim açımdan çok zordu. Çünkü Türkiye'de kış şartlarına alışmıştım. Ülkemde ise yaz devam ediyordu. İklim şartlarına uyum sağlamam zaman aldı. İnanılmaz bir disiplin içindeydik. Öyle ki ailelerimizi görmeye gittiğimizde bir saatten fazla yanlarında duramıyorduk. Sıkı çalışmanın yanında inançlıydık. Başaracağımıza inanıyorduk."

-Sizin için en zor maç hangisi oldu?
"Final maçı... Tunus, hüyük bir sürpriz yaparak Zambiya'yı elemişti. Birçok kişi kötü oynadıklarını söylüyordu. Ama işin aslı bu değildi. Planlı bir şekilde oynuyorlardı. Sadece üç takımın oyuncularından kuruluydular ve birbirlerini iyi tanlyorlardı. Biz ise adeta toplama takım gibiydik. Birçok değişik ülke ve takımdan oyuncular vardı. Savunma oyuncuları iyi kapanıp bize nefes aldırmıyorlardı. Uzun toplarla açılıp kontratak yolları arıyorlardı. Ben oyun kurucu olduğum için üzerime iki kişi vermişlerdi. İkinci yarıda Williams'ın girişiyle daha çok üstlerine gitmeye başladık. Derken ilk golü bulduk. İki dakika sonra ikinci gol de geldi."

-Nijerya'nın olmayışı sizin için bir avantaj mıydı?
"Bunu kimse bilemez. Belki onlar gelip herkesi yenecekti. Belki de yarı yolda takılacaklardı. Finalde seyircimizin desteğiyle onları yenebilirdik. Kağıt üstünde favori oldukları kesin. Ancak futbolda üstünlüğünüzü oynayarak kanıtlamak zorundasınız. Önceki başanlarınızı göstererek yeni başarılar elde edemezsiniz. Şimdi biz geçen hafta Samsunspor'u yendik. Bu hafta da Trabzonspor maçına çıkarken geçmişi unutmalıyız. İnanın Güney Afrika'da kimse kupa öncesinde şampiyon olacağımıza ihtimal vermiyordu. Herkesin favorisi Gana'ydı. Kamerun'u ilk maçta yendiğimizde seyirciler şampiyon olmuşuz gibi sevindiler. Kutlamalar sırasında ölenler bile oldu. Önyargılardan kurtulabilmek için Kupa'daki hiçbir maçı izlemedim."

-Yarı finaldeki Gana maçı öncesinde neler yaşadınız?
"Birçok kişi bana telefon edip Gana'yı yenip yenemeyeceğimizi endişeyle soruyordu. Niye yenemeyelim ki? Yeboah'ın diger maçlarda yaptıklarını bize karşı yapabileceğini kim garanti edebilirdi ki? Bir maça iki takım da eşit şanslarla çıkar. Benim attığım ilk golden sonra seyirci anladı ki biz bu işi başaracağız. Zaten gerisi de kolay geldi."

-Maçlar sırasında özellikle size ve Mark Fish'e top geldiğinde bir uğultu başlıyordu.
"Evet. Bana ülkemde Shoes derler. Fish ve benim adlarımız kolayca söylenebiliyor. Bu yüzden de top bizim ayağımıza geldiğinde seyirci adımızı bağırıyordu. Diğer oyunculann isimleri uzun olduğundan dolayı böyle bir durumla karşılaşmadılar. Düşünün tribünlerin örneğin "Buthelezi, Buthelezi" diye bağırması çok zor olurdu.

-Fish ve size yurt dışından teklifler yağdığı söyleniyor.
"Evet. Ben daha buraya dönmeden kulübe Avrupa'nın değişik kulüplerinden fakslar yağmaya başlamış. Sanırım Başkan Sefa Sirmen beni pek bırakmaya niyetli değil. Çünkü çok iyi bir takım kurmaya kararlı. Belki ancak 500-600 milyarlık bir teklife evet diyebilir. Benim de öyle Italya Ligi ya da İngiltere Ligi diye bir kaygım yok. Nerede çok para verilirse orada oynarım. İtalya'nın sırf vitrini iyi diye, az paraya oraya gitmem. Az paraya oynayacaksam bunu sadece ülkemde yaparım. Çok para verirlerse Suudi Arabistan'da bile oynarım. Fish'e de özellikle İngiltere ve İskoçya'dan teklifler var. Daha iki gün önce onla görüştüm. Eğer bu ekiplerle anlaşamazsa bana haber vermesini söyledim. Çünkü onu Türkiye'den isteyen kulüpler de var."

-Avrupa ve Afrika futboluna karşılaştırabilir misiniz?
"Top her yerde yuvarlak. Kurallar her yerde aynı. Aradaki fark sadece Avrupa'da finansman, alt yapı gibi sorunların halledilmiş olması. Benim düşüncem Afrika eğer bu sorunlarını hallederse dünya futbolunu yönetecektir.

-1998 Dünya Kupası'na Afrika'dan 5 takım katılacak. Güney Afrika, gruplar öncesinde Malawi ile karşılaşacak.
"Öncelikle rakibi küçümsemememiz gerekir. Afrika Şampiyonluğu'nu unutmalıyız. Sahada galip gelmek zorundayız."

-Türkiye'deki Güney Afrikalı oyuncularla haberleşiyor musunuz?
"Kompela'yla telefonla konuşuyoruz. Khuse ile sık sık görüşüyoruz. Eğer bizim maçımız cumartesiyse ve pazar günü serbestsek Ankara'ya gidiyorum. Orada bir gece kalıyorum.

-Ülkeniz yıllar boyunca ırkçı bir rejim tarafından yönetildi. Apartheid'ın etkilerini nasıl hissettiniz?
"Okulda zorla Boerler'in dili olan Afrikaaneri bize öğretmeye çalışıyorlardı. En sevmediğim ders buydu. Biz İngilizce ve kendi ana dilimiz Sotho'yu konuşmak istiyorduk. Sportif yönden de bize büyük zararları dokundu. Öncelikle Apartheid yüzünden dünya bizi dışladı. Hiçbir sportif faaliyete katılamadık. Bir ara İngiltere ve Meksika'da şansımı denemeye çalışmıştım. Yasak dolayısıyla uluslararası bir deneyimim yoktu. Bu yüzden güvenemediler ve transferler gerçekleşmedi. Bu sadece siyahi sporcular için değil tüm Güney Afrikalılar için geçerliydi. Tecrübesizliğin acısını çok çektik."

ÖZEL YAŞAM
-Ankara'dan sonra İzmit'te zorlanıyor musunuz?
"Değişik bir ortam. Burada daha çok televizyon seyrediyorum. Uydu antenim var. Bu sayede dünya televizyonlarını seyredebiliyorum."

-Eğitiminizi nereye kadar sürdürdününüz?
"İşletme konusunda bir üniversite diplomam var. Ama futbolu seçmeseydim kesinlikle avukat ya da öğretmen olurdum. Çünkü ben düşünmeyi ve fikir üretmeyi seviyorum. Örnegin lisede atletizm de yapıyordum ve oldukça başarılıydım. Ancak atletizmde yeterince düşünmeye gereksinim duyulmadıgını gördüm. Bu yüzden futbolu seçtim."

-Dünyada en çok tanışmak istediğiniz kişi kim?
"Önceleri bu soruya yanıtım Nelson Mandela olurdu. Ama onunla tanışıp konuşma şansını buldum. Aslında dünyadaki tüm insanlarla tanışmak istiyorum. Çünkü her insandan ögrenebileceginiz şeyler vardır. Özellikle çocuklardan... Onların saf fikirleri düşünce sisteminizi beklenmedik şekilde geliştirebilir."

-Hangi müzikten hoşlanırsınız?
"Genelde caz dinlerim. Ama kulağıma hoş gelen her müziği dinlerim. Örneğin bir ara devamlı olarak Adnan Şenses'in kasedini dinliyordum."

-Beğendiğiniz sinema oyuncuları kimler?
"Aslında tek bir isim vermem zor. Kevin Costner ve Jodie Foster olabilir. Oyuncular bazen tür değiştirip hayal kırıklığı yaratıyorlar. Christopher Lambert'ı, "Rahibi Öldürmek" filminde çok beğenmiştim. Ama sırf o oynuyor diye gittiğim "Highlander" beni hayal kırıklığına ugrattı."

Bu röportaj, 1996 yılında SPOR&SPOR dergisinde yayınlanmıştır.

Sayfa Yükleniyor...