Dünyanın sporu 2010

Öyle bir seneyi geride bıraktık ki, ralliden atletizme, futboldan basketbola, tenisten voleybola hem güldük hem ağladık, hem coştuk hem yıkıldık. İşte 2010'da dünyanın sporu...

NTV Spor 31.12.2010 - 11:54
Dünyanın sporu 2010

2010'da tam anlamıyla spora doyduk. A'dan Z'ye neredeyse bütün spor branşlarında büyük organizasyonlar, şampiyonalar ve turnuvalar vardı. 2010'da öne çıkanları, hop oturup hop kalkmamızı sağlayan "o" anları Mehmet Sevinç, NTVSPOR.NET'te sizler için derledi.

DAKAR İLE BAŞLADIK
2010 yılının ilk büyük uluslararası organizasyonu her zaman olduğu gibi Dakar Rallisi'ydi. Kemal Merkit ve Kutlu Torunlar ülkemizi bir kez daha bu prestijli organizasyonda temsil etmiş ve Kemal Merkit “Mekanik Destek Almayanlar” kategorisinde şampiyonluğa ulaşmıştı. Kutlu Torunlar'sa geçirdiği kazanın ardından bileğini kırmış ve bu zorlu yarışı tamamlayamamıştı. Ancak Dakar Rallisi'nde çok daha kötü kazalar da yaşandı. Ralli'nin henüz ilk etabında Mirco Schultis ve Ulrich Leardi'nin kullandığı 4x4, yarışı seyretmekte olan Natalia Gallardo'nun ölümüne neden olmuştu. Yarışçılardan Luca Manca ise geçirdiği motosiklet kazasının ardından ölümden dönmüştü.

DAKAR'I TAMAMLADIK, AVUSTRALYA'YA GEÇTİK
Arjantin ve Şili topraklarında gerçekleşen bu heyecan dolu rallinin ardından gözlerimizi Avustralya'ya çevirdik. Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nda tek erkeklerde Roger Federer zafere ulaşırken, Serena Williams şampiyonluk unvanını korudu. Williams 5. kez Melbourne'de zafere ulaşmasına rağmen ilk kez çift sayılı bir yılda kupanın sahibi oluyordu. Ancak bizim için en büyük mutluluk kaynağı tabii ki Marsel İlhan'ın elemelerden gelerek bu önemli turnuvada 2. tur oynamasıydı. Marsel Avustralya Açık`ta tek erkeklerde ana tablo mücadelesi veren ilk Türk tenisçi olurken, ilerleyen günlerde yakalayacağı başarıların da sinyallerini veriyordu.

21'İNCİ KIŞ OLİMPİYAT OYUNLARI VARDI
Yılın ilk ayları spor açısından son derece yoğun geçti. Kışın en büyük spor şöleniyse Vancouver'da gerçekleştirilen 21. Kış Olimpiyatları oldu. Büyük bir şölenle açılan oyunlarda ilk gün gelen kötü haberle coşku yerini hüzne bıraktı. Gürcü kızakçı Nodar Kumaritaşvili yarışların öncesinde yapılan antrenmanlarda pist duvarının demir çubuğuna çaprarak hayatını kaybetti.

Kış Oyunları'na 15. kez katılan Türkiye'nin kafilesinde 5 sporcu yer aldı. Türk bayrağını Kış Oyunları'nda 3. kez boy gösteren Kelime Aydın Çetinkaya taşıdı. Ancak Türk sporcular Vancouver'da beklentilerin ötesine geçemedi. Kelime Çetinkaya kayak krosta 3 yarışın ikisinde sadece birer sporcu geçebildi. Bireysel sprintte 53., 15 km takipte 61., 10 km serbestte 69. oldu. Sabahattin Oğlağo, kayak kros 15 km yarışında, 95 sporcu arasında 77. sırada finiş gördü. Tuğba Daşdemir, alp disiplini slalom yarışını tamamlayamadı, büyük slalom yarışında 60 sporcu arasında 56. oldu. Erdinç Türksever, alp disiplini büyük slalom ve slalom yarışlarında finiş göremedi.

Olimpiyatın en başarılı Türk sporcusu Tuğba Karademir'di. Başarılı bir kısa programın ardından serbest programda kayma hakkı kazanan Karademir, koreografisinde yer alan bazı hareketlerde hatalar yapınca 24. sırada kaldı.

Vancouver'da en dikkat çeken sporcuysa Güney Koreli artistik patinajcı Kim Yu Na idi.  Kısa programda 78.50, serbest programda 150.06 puan alan Kim, 228.56 toplam puanla kendine ait eski rekoru sadece kırmadı, kelimenin tam anlamıyla paramparça etti. Hatta eski rekorun rekordan sayılmaması gerektiğini, dudak uçuklatan ve kendisine dünya şampiyonluğu kazandıran Los Angeles performansının son derece sıradan olduğunu ima etti. Kısacası Kim Yu Na Artistik Patinaj'ı farklı bir boyuta taşıdı. Bu sıradışı sporcu aldığı puanla erkek rakiplerine dahi gözdağı verirken, ülkesi Güney Kore'nin de kısa pist sürat pateni dışındaki ilk olimpiyat şampiyonu olarak tarihe geçti.



ALP DİSİPLİNİNDE VONN GÖZ DOLDURDU
Tabii ki kış sporları sadece olimpiyatlardan ibaret değildi. Alp Disiplini Dünya Kupası'nda Amerikalı kayakçı Lindsey Vonn, 2010 sezonunda da unvanını korudu. Dünya Kupası'nda üst üste üçüncü kez şampiyon olan Vonn; iniş, süper büyük slalom ve kombine sıralamalarının da zirvesinde yer aldı. Erkeklerde ise Carlo Janka ilk genel klasman zaferini elde etti. Janka, hiçbir dalda sezon birincisi olamamasına rağmen iniş, büyük slalom ve kombinede elde ettiği ikincilikler İsviçreli kayakçıyı genel klasmanın ilk basamağına taşıdı.

NADAL VE WOZNIACKI KORTLARDA FIRTINA GİBİ ESTİ
Teniste 2010, Rafael Nadal ve Caroline Wozniacki'nin yılıydı. Nadal Roland Garros, Wimbledon ve Amerika Açık'ta şampiyonluğa ulaştı ve dünya sıralamasının zirvesine yerleşti. Wozniacki, büyük turnuvalarda kupa kaldıramadı ama o da dünya sıralamasında bir numaraya kadar yükseldi. Hatta sezon sonunda Türk Hava Yolları'nın Avrupa'daki “Business Class” yüzü oldu.

ATLETİZM PİSTLERİNDE YAŞANAN SEVİNÇ VE HÜZÜN
Atletizmde Olimpiyat ve Dünya Şampiyonası'nın olmadığı 2010'da gözler Dünya Salon Şampiyonası, Avrupa Şampiyonası ve Diamond League'deydi. 

Doha'da düzenlenen Dünya Salon Şampiyonası'nın en flaş gelişmesi kadınlar sırıkla atlamada Yelena Isinbayeva'nın dördüncü kez şampiyonluğa ulaşma şansını kullanamadığı gibi 4'üncülükle yetinmesi oldu. Türkiye 3 sporcuyla katıldığı şampiyonadan madalya çıkaramadı.

20. Avrupa Şampiyonası, İspanya'nın Barcelona kentinde yapıldı. Şampiyona sonunda, madalya sıralamasının zirvesine Rusya yerleşti. Ruslar, 10'u altın, 24 madalya kazandı. Rusya'yı, 8'i altın 18 madalya ile Fransa takip etti.

Fransa'nın bu şampiyonadaki yıldızı, sprinter Christophe Lemaitre'di. Lemaitre 100, 200 ve 4x100 metre yarışlarında altın madalya kazandı. Böylece, bir Avrupa Atletizm Şampiyonasında 3 altın alan ilk sprinter olarak tarihe geçti. Fransız sporcu ayrıca yıl içinde 100 metreyi 10 saniyenin altında koşan ilk beyaz atlet olarak da adını tarih sayfalarına yazdırdı.

EN HIZLILAR OMUZ OMUZAYDI
Diamond League'deyse yılın en keyifli yarışlarından biri Stokholm'de koşuldu. Spor tarihinin en hızlı 2 atleti, Usain Bolt ile Tyson Gay, 2010'da ilk kez birbirlerine karşı yarıştı. Gay, 100 metre mücadelesinde, 100 ve 200 metre dünya rekortmeni Bolt'u geçmeyi başardı. 9.84 saniyeyle birinci olan Gay yarışın ardından, 50 metre geçildikten sonra Bolt'u önünde görmediği için şaşırdığını itiraf etti.

EN GENÇ FORMULA 1 ŞAMPİYONUNU GÖRDÜK
Formula 1 tarihinin en heyecanlı sezonlarından biriyse geçen yıl yaşandı. İlk kez sezonun son yarışına 4 pilot birden şampiyonluk ümidiyle girdi. Sebastian Vettel; Fernando Alonso, Mark Webber ve Lewis Hamilton'ı saf dışı bırakarak zafere ulaştı. 23 yaşındaki pilot, Formula 1 tarihinin en genç şampiyonu oldu.

Sezon boyunca Red Bull Takımı'nın pilotlarına karşı eşit mesafede durması ve pilotları arasında takım emri uygulamaması çok konuşuldu. Kimileri bu uygulamayı doğru bulurken kimileri bunun şampiyonluğa mal olabileceğini düşündü. Sezonun sondan bir önceki yarışında şampiyonluk şansı daha az olan Sebastian Vettel'in yarışı kazanmasına izin veren Red Bull'un belki de şampiyonluğu bu taktiksel hatayla kaybedeceği ileri sürüldü. Fakat stratejinin doğruluğu son yarışta ortaya çıktı. Eğer Red Bull daha mantıklı gibi görünen yolu izleyip Mark Webber'i Brezilya'da birincilik kürsüsüne çıkarsaydı dünya şampiyonluğu Fernando Alonso'nun olacaktı.

SCHUMI'NİN GERİ DÖNÜŞÜ DÜNYA ÇAPINDA BÜYÜK HEYECAN YARATTI
Formula 1'den bahsetmişken Michael Schumacher'e değinmemek elbette olmaz. 7 dünya şampiyonluğu sahibi Schumacher'in 3 yıl aradan sonra, pistlere geri dönmesi büyük heyecan yaratmıştı. Ancak Mercedes takımı adına yarışan 41 yaşındaki sporcu, sezon boyunca bir kez bile podyuma çıkamadı ve pilotlar şampiyonasında dokuzuncu olarak hayal kırıklığı yarattı. 

LORENZO'DAN ERKEN FİNAL
Moto GP dünya şampiyonası'nın galibi yarışlar tamamlanmadan belli oldu. Jorge Lorenzo, sezonunun bitimine 3 yarış kala, zaferi Malezya'da ilan etti. İspanyol sürücü sezonun 18 yarışından dokuzunu kazandı ve üstünlüğünü tüm rakiplerine kabul ettirdi. Lorenzo'nun takım arkadaşı ve son şampiyon Valentino Rossi ise sadece 2 yarış kazanabildiği sezonda 3. sırada kaldı ve büyük hayal kırıklığı yaşadı. Rossi önümüzdeki yıl Ducati adına yarışacak.

LOEB KLASİĞİ
2010'da ralli cephesinde değişen bir şey olmadı. Sadece Sebastien Loeb  şampiyonluk serisini biraz daha uzattı. Fransız pilot, Dünya Ralli Şampiyonası'nda üst üste yedinci zaferine ulaştı. 

PEDALLAR YİNE DOPİNGLE GÖLGELENDİ
Bisiklet dünyası, 2010'da da doping söylentilerinden uzak kalamadı. Alberto Contador, dünyanın en prestijli bisiklet yarışı olan Fransa Turu'nda üst üste ikinci, toplam 3. kez şampiyon olarak büyük sükse yaptı. Ancak İspanyol bisikletçi için tur sonrası sıkıntılı bir dönem başladı. Contador'un Fransa'da girdiği doping testi pozitif çıktı. Testte az miktarda da olsa "clenbuterol" maddesine rastlandı. Yıldız yarışçı, doping yaptığı iddiasını ısrarla reddetti. Kasten dopinge başvurmadığını, yediği bir ette doping maddesi bulunduğunu söyledi. Fakat Fransa Turu şampiyonluğunun askıya alınmasını önleyemedi.



AH TIGER AH...
2010'un tüm dünyada en çok konuşulan sporcularından biri de Tiger Woods'tu. Amerikalı golfçünün 5 yıldan uzun süredir meşgul ettiği dünya klasmanının bir numaralı koltuğunu Lee Westwood'a kaptırdı. Woods ayrıcı eşi Elin Nordegren'den de olaylı şekilde boşandı.

VUVUZELA'LI DÜNYA KUPASI
2010 FIFA Dünya Kupası hiç kuşkusuz yılın en çok konuşulan spor olaylarının başında yer aldı. Özellikle Dünya Kupası'nın ilk kez Afrika'ya taşınması ve güvenlik endişeleri gündemi uzun süre meşgul etti. Ancak 2009 Konfederasyon Kupası'ndaki organizasyon başarısı, bir yıl sonraki büyük serüvende pek sorun yaşanmayacağının habercisiydi. Ancak “vuvuzela”nın kulaklarda bıraktığı izi silmek pek de kolay olmadı.

Dünya Kupası bizim açımızdan oldukça buruk geçti, çünkü milli takımımız Güney Afrika'da değildi. Ancak gündem yine de doluydu. Fransa'nın gruptan çıkamayarak tarihi bir hezimet yaşaması ve 2-0 kaybedilen Meksika maçının devre arasında Raymond Domenech'le Nicolas Anelka'nın medyaya yansıyan tartışması uzun süre hafızalardan silinmeyecek türdendi.

BİZ YOKTUK AMA MESUT'U YAKINDAN TAKİP ETTİK
Almanya'nın Birleşmiş Milletleri andıran takımı, Mesut Özil'in turnuvanın en dikkat çeken oyuncularından biri olarak Real Madrid'in yolunu tutması, Arjen Robben'in sakat skat geldiği Güney Afrika'da takımı Hollanda'yı finale kadar taşıması, Arjantin Teknik Direktörü Diego Maradona'nın Avrupa Şampiyonu İnter'den Zanetti ve Cambiasso'yu milli takıma çağırmaması, İsviçre'nin İspanya'yı yenmesi, Ahtapot Paul'ün sürekli doğru çıkan tahminleri, Elano Blumer'in Türkiye'de bulamadığı formu milli forma altında yakalamış olması, Almanya'nın İngiltere ve Arjantin'i dörder golle geçmesi, Maradona'nın “Kendimi Muhammed Ali'den yumruk yemiş gibi hissediyorum” sözü uzun süre çenelerimizi meşgul etti.

Tabii akıllarda yine en çok kalan her zaman olduğu gibi finaldi. İspanya da Hollanda da kupayı hiç kazanamamışlardı. Maçın sonunda bir ilk gerçekleşecekti. Oldukça sert geçen ilk yarıda en akılda kalıcı pozisyon De Jong'un Xabi Alonso'nun kaburgalarını kırabilecek müdahalesinin gereken cezayı görmemesiydi.

Oyun sistemini rakibi sertlikle yıldırma ve kontraktaklar üzerine kuran Hollanda Robben'le aradığı net fırsatları yakalıyor ama değerlendiremiyordu. 90 dakikası golsüz tamamlanan maçta son sözü 116. dakikada Iniesta söylüyor ve İspanya hak ettiği şampiyonluğu kutlamaya başlıyordu.  

Dünya Kupası'nın en ilginç notlarından biri de Müller, Forlan, Sneijder ve Villa'nın beşer golle gol krallığına ortak olmalarıydı. Bu eşitliğe rağmen FIFA altın ayakkabı ödülünü 3 de asist yapan Müller'e verdi. Turnuvanın en iyi oyuncusu Diego Forlan seçilirken, Müller aynı zamanda en iyi genç oyuncu onuruna da layık görüldü...

Derleme: Mehmet Sevinç
mehmet.sevinc@ntv.com.tr

Sayfa Yükleniyor...