Transferde sona doğru

Beşiktaş transfer sezonunun sonuna gelmiş görünüyor. Bir sağ bek (Beck), bir sol bek (Tosic), bir stoper (Rhodolfo), bir forvet (Quaresma) ve bir de santrfor (Mario Gomez) takıma kazandırıldı. Lakin beklenmedik bir sorun yaşandı: Tolgay Arslan hazırlık döneminin hemen başında sakatlandı. Üstelik ciddi bir sakatlık; çapraz bağları koptu.

NTV Spor 28 Tem 2015
Transferde sona doğru

Beşiktaş transfer sezonunun sonuna gelmiş görünüyor. Bir sağ bek (Beck), bir sol bek (Tosic), bir stoper (Rhodolfo), bir forvet (Quaresma) ve bir de santrfor (Mario Gomez) takıma kazandırıldı. Lakin beklenmedik bir sorun yaşandı: Tolgay Arslan hazırlık döneminin hemen başında sakatlandı. Üstelik ciddi bir sakatlık; çapraz bağları koptu. Bu, yaklaşık 6 ay forma giyemeyeceği anlamına geliyor. Sorun şu ki, Tolgay geçen sezon giderek yükselen bir grafik çiziyordu ve bu sene Beşiktaş orta sahasının yükünü sırtlamaya aday başlıca oyuncuydu.

Mesele Tolgay'la da sınırlı değil. Beşiktaş'a geldiği 2011 yılından bu yana takımın en istikrarlı oyuncusu olan Veli Kavlak'ın (gerçekte ne olduğunu bir türlü anlayamadığımız –omuzunda kas yırtığı olduğu söyleniyor- ve bu kadar uzun zamandır nedense halledilemeyen) sakatlığı orta sahada ciddi bir boşluğun oluşmasına yol açtı.

Dolayısıyla, Beşiktaş için “transferin sonu geldi” desek de orta sahaya takviye ihtiyacı tatsız bir sürpriz olarak gündeme yerleşti. Yönetimin bu konuda ne tür bir tedbir alacağını (ya da almayacağını) bekleyip göreceğiz.


Bundan önceki yazıda Beck ve Tosic üzerine bazı bilgiler aktarmıştık; bu defa diğer yeni üç transfere göz atalım…
 
LUIZ RHODOLFO DINI GAIOTO
Beşiktaş, Rhodolfo'nun ilk Avrupa deneyimi olacak. (Bir dönem adı Juventus'la birlikte anılmış ama o transfer gerçekleşmemiş.) Dahası Brezilya dışına ilk kez çıkıyor. Tabii bunun beraberinde getireceği bazı handikapları göz ardı etmek mümkün değil. 29 yaşındaki bir futbolcunun ilk kez ülkesinden uzaklara gitmesi uyum sağlama konusunda sorun yaratabilir mi? Rhodolfo'yla ilgili en büyük soru işareti bu.

Rhodolfo 2007 yılında Paraneanse formasıyla profesyonel olmuş. Dört sezon boyunca oynadığı Paraneanse'deki son senesi hem kendisinin hem de takımının en iyi sezonu. O yıl 33 maça çıkan Rhodolfo, takımının ligi beşinci bitirmesine büyük katkı sağlamış. Bu performansı onu Sao Paulo'ya taşımış. Yeni takımında da istikrarını devam ettirmiş ve Sao Paulo 2012 yılında Güney Amerika'nın iki numaralı organizasyonu Copa Sudamericana'yı kazanmış. Bir sonraki sezonun ortasında Sao Paulo'dan Gremio'ya kiralanmış ve yeni takımıyla ligi ikinci sırada bitirmiş. Gremio, başarılı bir sezon geçiren Rhodolfo'yu 2014 yılında bonservisi ile almış ve bu sezonda da 30 maça çıkmış.
Sezon başına forma giydiği maç sayısına bakıldığında istikrar konusunda her hangi bir problemi olmadığı anlaşılıyor Rhodolfo'nun…

1.93'lük cüssesiyle hava topları hakimiyeti üst seviyede olsa da –söylenenlere bakılacak olursa- iri kıyım fiziği sebebiyle kimi pozisyonlarda yavaş kalabiliyormuş.

Rhodolfo'nun lakabı “Frankenstein”. Bu “ürkütücü” isim nerden geliyor diye düşünmeden edemiyor insan. “Kasap” tabir edilen kıyıcı bir savunma oyuncusu mu acaba, diye düşünüyorum. Hayır. Çünkü bir savunma oyuncusu olarak sarı/kırmızı kart sayısı epey alt sınırlarda… Olsa olsa yüzündeki o sert ve soğuk ifadeden kaynaklanıyor olmalı.
 
MARIO GOMEZ
Şenol Güneş'in, “transfer edilecek santrafor Demba Ba'nın gölgesinde kalmamalı” dileği gerçekleşti diyebiliriz. Mario Gomez'in Avrupa'nın seçkin santrforlarından biri olduğu su götürmez… Tabii (Türkiye'ye gelen tüm yıldızlar gibi) son dönemdeki performansı tartışmalı olsa da… (Düşünün ki, 2009'da Stuttgart'tan Bayern'e 30 milyon, 2013'te Bayern'den Fiorentina'ya 28 milyon euro'ya gitmişti. Oysa şimdi Fiorentina'nın alacakları karşılığında bonservissiz transferi kabul ettiği haberi –eğer doğruysa- hem iyi bir pazarlığa işaret ediyor hem de futbolcunun son dönemdeki performansına!)

Gomez'in kariyeri üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok. Oynadığı takımlarda 3 Bundesliga şampiyonluğu, 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 1 Dünya üçüncülüğü, 1 Avrupa ikinciliği elde etmiş. Yanı sıra heybesinde, 2012 Avrupa Şampiyonası ve Bundesliga gol krallığı var. Hasılı hemen her sene üst düzey performans sergileyen Gomez için tek sorun, sık sakatlanması… Son üç sezon 70 civarında maçı sakatlık sebebiyle pas geçmiş!
 
RICARDO QUARESMA
2010 yılında Inter'den Beşiktaş'a âlây-ı vâlâ ile gelen ve 2014'ün devre arasında, deyim yerindeyse “katran ve tüy” ile gönderilen Q7, iki buçuk yıl aradan sonra dönüş yaptı. Bunun Quaresma'nın 12 yıllık profesyonel kariyerinde dokuzuncu transfer olduğunu hatırlatalım!
Quaresma, hiç kuşkusuz “tartışmalı” bir futbolcu. Sıra dışı bir yetenek ama “arıza” bir karakter.
Yeteneklerinin kanıtı, kariyerindeki takımlar: Sporting, Barcelona, Porto, Inter, Chelsea…
“Arıza” olmasının kanıtı, bu takımlarda barınma süresi: Barcelona 1 sezon, Inter yarım sezon, Chelsea yarım sezon, tekrar Inter 1 sezon… (Arada Porto'da geçen 4 sezonluk zirve dönemini bir kenara bırakıyorum.)

Ayrıca Q7'nin kıyafetlerinden saç modellerine kadar yıllar içinde sergilediği atraksiyonlara bakılacak olursa, öteden beri, imajını futboldan daha çok düşünüyor gibi bir hisse kapılıyorum ve bu benim asabımı bozuyor. Ve hiç unutmuyorum; Beşiktaş'ta oynadığı dönemde Portekiz'e gitmiş ve sokakta soyulmuştu. Üzerinden çıkan nakit ve takıların değeri 25 bin euro civarındaydı! Allaşkına, hangi aklı başında insan sokakta böyle bir servetle dolaşır!

Neyse, bunları bir kenara bırakalım. Malum, Quaresma Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra BAE'de Al-Ahli'ye gitti, 1 sezon sonra da “kürkçü dükkanı” Porto'ya…

O sezon ligde 12, Avrupa Ligi'nde 6 maça çıktı ve 8 gol-3 asistlik performans sergiledi. Geçtiğimiz sezon 30 lig maçında forma giydi fakat sadece sekizinde 90 dakika sahada kalabildi. Aynı şekilde, Şampiyonlar Ligi'nde de 9 maça çıkmasına rağmen sadece ikisinde 90 dakikayı tamamlayabildi. Forma giydiği bu maçlarda 9 gol-6 asistle oynadı. İstatistikler çok parlak değil; ama pek vahim de sayılmaz. Quaresma'nın bu sezon Beşiktaş'ta ne yapacağı neredeyse tamamen kendi tercihlerine bağlı. Takımda canının istediğini yapan “dünya yıldızı” afra tafralarını bir kenara bırakıp, formasını giydiği takımın –tıpkı diğer oyuncular gibi- bir parçası olduğunu düşünür ve doğru düzgün çalışırsa, yeteneklerini takım oyunuyla birleştirip “iyi bir Beşiktaşlı” olursa, çok büyük fayda sağlayacağı aşikâr. Aksi takdirde akıbet malum: “Katran ve tüy." Son defa!