Oğuzhan ve Gökhan

Oğuzhan’la başlayalım. Mersin maçına damgasını vurmuştu. Hem 90 dakika boyunca oyuna hakimiyeti hem de maçı üç asistle tamamlaması gözleri onun üzerine çevirmişti, haklı olarak

NTV Spor 29 Ağu 2015
Oğuzhan ve Gökhan

Oğuzhan'la başlayalım. Mersin maçına damgasını vurmuştu. Hem 90 dakika boyunca oyuna hakimiyeti hem de maçı üç asistle tamamlaması gözleri onun üzerine çevirmişti, haklı olarak. O gün Oğuzhan için “Akıldaki soru, devamlılık konusunda ne yapacağı” diye sormuştuk. Trabzon maçında (Şota'nın bu maça çok iyi hazırlanmış olmasına rağmen Şenol Güneş'in karşı hamle geliştirememesinin de etkisiyle) bekleneni verememişti.

Söze böyle başlayınca, “Gaziantep maçında yeniden kendini buldu” diye devam edeceğim düşünülebilir. Hayır. Bence, eşine az rastlanır vuruş tekniğiyle kazandırdığı gole kadar –ki oyunun düğümünü bu gol açtı- Oğuzhan silik bir görüntü verdi.

Bu konu üzerine düşünmek lazım. İki sebebi olabilir. Birincisi, onun oyundaki rolünü Sosa'nın üstlenmesi… Başka bir ifadeyle, ortasahada “asıl oğlan” pozisyonunun elinden alınması, Oğuzhan'ın inisyatifini körelttiği gibi hareket alanını da daralttı. İkinci bir sebep daha var.

Projektörlerin üzerine çevrilmesi, biraz aklını karıştırmış gibi. Topu ayağına her aldığında ille de estetik bir gösteri eşliğinde kullanmaya çalışıyor. Oysa biliyoruz ki, futbolda basit oynama çabasını zekâ ile birleştirebilirseniz çok daha efektif olursunuz. Eh, Oğuzhan'ın futbol zekâsı için diyecek bir şey olmadığına göre, “karmaşık olanı basit, basit olanı daha basit” yapmaya çalışırsa üzerindeki projektörler hiç sönmez.

Üzerinde konuşulması gereken bir diğer oyuncu, Gökhan Töre. Daha önce, Quaresma'nın varlığının Gökhan'ı olumsuz etkilediğine işaret etmiştim. Biraz Oğuzhan-Sosa durumu gibi, ama sanki daha fazla bir şey var. Oğuzhan-Sosa meselesi daha ziyade aynı mevkinin oyuncuları olmakla ilgili. Lakin, Gökhan-Quaresma meselesi, hücumda inisyatif kullanma önceliğiyle alakalı görünüyor. Her iki oyunucunun da duygusal tepkilerinin kimi zaman kontrol edilemez olması, sorun yaratmaya aday. Bilmem anlatabildim mi? Nitekim bugün Gökhan'ın önceki maçlara göre bir “tık” yukarı çıkması, hatta oyunun son bölümünde geçen sezonki en iyi günlerini hatırlatması, Quaresma'sız bir kadroda hücum inisyatifini dilediğince kullanmasıyla ilgili, diye düşünüyorum. Üçüncü ve dördüncü gollerde asist tercihleri psikolojik rahatlığına işaret ediyor.

Gayet net görünen iki şeye daha işaret edip bitirelim.

Beşiktaş'ın iki beki, Tosiç ve Beck hücumda beklenen etkinliği veremiyor. Santrforu Cenk ya da Gomez (ya da ikisi birden) olan bir takım için çok ciddi handikap. Nasıl çare bulunur, bilmiyorum. İki kanattan tek bir doğru-düzgün orta gelmez mi? (Bir de Gökhan Gönül-Caner Erkin ikilisini düşünün!)

İkincisi… Az önce “Cenk ve Gomez, ikisi birden” dedik ama, Gaziantep maçı böyle bir kurgunun –en azından şimdilik- pek akıllıca olmadığını gösterdi. İlerde ne olur bilinmez. Çünkü bu aşamada, hâlâ hazır olmayan bir Gomez var. Ve iki santrforun fazlasıyla uyumsuz görüntüsü… Belki de bu kurgunun zamana ihtiyacı var. Dediğim gibi, ilerde ne olur bilinmez.