Değişen Beşiktaş

Maçın öncesinde merak edilen iki husus vardı. İlki… Derbi berabere bitti. Bu demektir ki, Beşiktaş Antalyaspor’u yenerse Galatasaray ve Fenerbahçe’yle arasındaki puan farkını 4’e çıkaracak. Evet, çok dramatik bir fark değil ama 9’uncu hafta için de hiç fena değil. Lakin, onyıllardır Beşiktaş’ı seyreden biri olarak, bu takım hakkında söyleyebileceğim ‘motto’lardan biri herhalde şudur: “Beşiktaş, ayağına gelen kısmeti tepmekle maruf bir takımdır.” Tabii bu tecrübe –Beşiktaş cephesinden bakınca-

NTV Spor 26 Eki 2015
Değişen Beşiktaş

Maçın öncesinde merak edilen iki husus vardı.

İlki… Derbi berabere bitti. Bu demektir ki, Beşiktaş Antalyaspor'u yenerse Galatasaray ve Fenerbahçe'yle arasındaki puan farkını 4'e çıkaracak. Evet, çok dramatik bir fark değil ama 9'uncu hafta için de hiç fena değil. Lakin, onyıllardır Beşiktaş'ı seyreden biri olarak, bu takım hakkında söyleyebileceğim ‘motto'lardan biri herhalde şudur: “Beşiktaş, ayağına gelen kısmeti tepmekle maruf bir takımdır.” Tabii bu tecrübe –Beşiktaş cephesinden bakınca- endişeye sebep oluyordu, maç öncesinde. Maç bittiğinde yersiz bir endişe olduğu anlaşıldı.

İkinci husus… Belki –geçen yılki form düzeyini hâlâ yakalayamamış- Sosa'nın eksikliği çok hissedilmeyebilirdi ama Gökhan'ın yokluğu Beşiktaş'ın hücum gücünü nasıl etkileyecekti? Maç bittiğinde etkilemediği anlaşıldı.

Kabul etmek gerekir ki, Beşiktaş'ın oyununda geçen sezona göre gözle görülür bir gelişme var. Daha çok hücumu düşünen, dolayısyla daha çok oyuncuyla hücuma çıkan, rakip yarı sahada daha çok pas yapan, belki de en önemlisi öne geçtiğinde geri yaslanmayan bir takım izliyoruz bu sene… Hâl böyleyken, ligimizde seyri en zevk veren takım Beşiktaş oldu dersek, herhalde mübalağa etmiş olmayız. Nitekim Antalyaspor maçı –elbette Antalyaspor taraftarı için söylenemez ama- izleyenler için, özellikle Beşiktaş'ın hücum organizasyonları bakımından keyif veren dakikalara sahne oldu. Öyle ki, uzun uzadıya maç analizi yapmanın pek de bir kıymeti harbiyesi kalmadı. Ama üç oyuncu hakkında birkaç söylemek gerekiyor.

İlki Necip. Sezon başından beri Sosa'nın yedeği gibi kalsa da maneviyatını hiç bozmadı. Oyuna girdiği her maçta gerçekten iyi oynadı. İlk 11'de sahaya çıktığı Antalya maçını ise neredeyse kusursuz bitirdi. Bir kere, Necip'in kendine güveni giderek artıyor. Savunma disiplini üst düzeyde. Bu özelliği geçmişte de kötü değildi. Ama üzerine başka vasıflar da ekledi Necip. Artık orta sahada topla daha çok buluşuyor (hatta maçın ilk yarısında Atiba'dan bile daha fazla buluştu topla), ve doğru pas tercihleri yapıyor. Bu, oyun görüşünü ve teknik kapasitesini geliştiğinin işaretidir.

İkincisi Olcay. Antalyaspor maçında kötü bir ilk yarı oynadı. Özellikle 21. dakikada Mbolhi'yle karşı karşıya kaldığı pozisyonda golü kaçırması, ardından dönen topun golle sonuçlanması moralini biraz daha düşürdü. (O dakikada şöyle düşündüm; Eto'o'nun vuruşunu inşallah Olcay da görmüştür, gol vuruşu konusunda ona da ders olsun!) Peşpeşe top kayıpları ve hatalı paslar birbirini izledi. Doğrusu ikinci yarıya Şenol Hoca'nın Olcay değişikliği ile başlayacağını düşünüyordum. Ama Olcay'la devam etti. İyi de etti. Olcay ikinci yarıyı sanki 15 dakikalık devre arasından sonra ikinci yarıya çıkan “morali bozuk” bir oyuncu gibi değil de bir hafta sonra başka bir maça çıkmış gibi oynadı. 15 dakika içinde mental olarak kendini “tamir etmesi” takdir edilecek bir vasıf. (Bu arada, attığı golde akıllı vuruşunu izleyince, az önce sözünü ettiğim kaçırdığı pozisyondaki hissi tepkimi düşünüp “ulan beni mahçup ettin!” dedim.)

Üçüncüsü Quaresma… Herhalde hem Beşiktaş'taki geçmiş döneminde hem de bu sezon, hakkında en çok laf ettiğim futbolcu, Quaresma. Bir maç içinde, hatta maçın birkaç dakikası içinde insanı öfke ile hayranlık arasında savuran başka bir futbolcu yok sanırım. Rakip ceza sahasında müsait durumda 5 Beşiktaşlı oyuncu varken tercihini şut olarak kullanıyor (ve siz o 5 futbolcuyla birlikte kahroluyorsunuz)… Sonra, Beşiktaş'ın üçüncü golünde, sol kanatta sıkışmış topu birden sağ kanada aktarıp Beck'e “lokum gibi” bir asist fırsatı yaratıyor. İster istemez “helâl olsun!” diyorsunuz. İşte böyle çelişkili duygularla seyrediyorsunuz Quaresma'yı… İnsan hakkında hiçbir zaman kesin bir kanaat oluşturamıyor Portekizli'nin.