Dibe vurduk mu?

Fazla uzağa gitmeye, arşivleri taramaya gerek yok... Çok başarılı turnuvalar geçirdik ama yine de Türk Futbolu'nun parlak sayfaları hala, bir kaç maçta özetlenebiliyor...

NTV Spor 13 Eki 2010
Dibe vurduk mu?

Fazla uzağa gitmeye, arşivleri taramaya gerek yok...

Çok başarılı turnuvalar geçirdik ama yine de Türk Futbolu'nun parlak sayfaları hala, bir kaç maçta özetlenebiliyor...

96'da tarihimizde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na katıldık... Gol atamadan döndük ama geçerli bir nedenimiz vardı, tecrübesizlik...

98'de Bursa'da Hakan Şükür Hollanda'ya galibiyet golünü attığında  "Paris'in ışıklarını görmüştük" ama olmadı...

2000 Mayıs'ında Galatasaray Türk Futbol Tarihi'nin ilk Avrupa Kupası'nı İstanbul'a getirirken Haziran ayında da milli takımının yükselişi başlıyordu...

Denizli yönetiminde "içimizdeki İrlandalıları da" bertaraf ederek gittiğimiz finallerde,, Arif Erdem penaltıyı kaçırmasa belki yarı final için 8 yıl daha beklemek zorunda kalmayacaktık...

2002'de tek kelime ile zirveye çıktık...

Yalnızca Dünya 3. sü olmakla kalmayıp, Güney Kore maçından sonra sergilediğimiz dostluk görüntüsü ile imajımızı da düzelttik...

Lokal kahramanlarımız Hakan Şükür, İlhan Mansız, Rüştü Reçber ve Hasan Şaş'ın isimlerini Venezüelle'dan, Çin'e kadar tüm dünyaya öğrettik...

O rüzgarla başladığımız Euro 2004 elemelerinde tarihimizde hiç gol atamadığımız İngiltere'ye karşı Şükrü Saracoğlu stadına favori olarak ayak bastık...

Ama ruhumuz hala Uzak Doğu'da olduğu için "çek bir Letonya" temennileriyle girdiğimiz play off kurasının sonucunda, önemli bir futbol dersi daha aldık...

Letonya rövanşının sabahında İstanbul'da yaşanan bombalama olayları  bu başarısızlığın yeteri kadar sorgulanmasını engellerken, Türk Futbol tarihinin en başarılı teknik direktörlerinden biri Şenol Güneş, "karizma yoksunu" yakıştırmaları arasında koltuğunu bırakmak zorunda kaldı...

Belki de 2002'den sonra gerçekleştirilmesi gereken revizyon hamlesi Ersun Yanal'a kaldı...

Ama Yanal bu konu ile ilgili sözde cesaretlendirilirken, o dönem 34 yaşındaki Hakan Şükür'e dokunmasına izin verilmedi...

Yanal'dan görevi devralan Fatih Terim, Hakan Şükür'lü kadrosuyla takımı 2006 elemeleri play offlarına taşımayı başardı...

Ancak isviçre rövanşında Saracoğlu'nda yaşananlar sportif yönden çok, etik anlamda Türk insanını yaraladı...

Yakın tarihte dibe vurduk diye bileceğimiz tek noktada buydu...

Euro 2008 ise yaşananların üstüne öyle bir sünger çekti ki....

Avrupa'da geri dönüşlerin kralı olduk, makine düzeninde oynadığımız söylenemezdi ama önce İsviçre'yi, sonra Çek Cumhuriyeti'ni çeyrek finalde de Hırvatistan'ı mucizevi şekilde yendik...

Hatta yıllardan beri aradığımız ama bir türlü isim koyamadığımız ekolümüzü de "gökte ararken yerde bulduk"... Türk Futbolu; "coşkuyla oynamak, mücadele etmek ve asla pes etmemek" demekti...

Finallerde yakaladığımız konsantrasyonu elemelerde bir kez daha sağlayamayınca, bir Estonya beraberliğiyle, 2010 Dünya Kupası'n finallerinin ellerimizin arasından kayıp gidişini yine hüzün içinde izledik...

 Azerbaycan mağlubiyeti bir çoklarına göre sıradan bir yenilgiden fazlasını ifade ediyor...

En azından  uzun yıllar sonra futbolda dibe vurup vurmadığımız tartışılmaya başlandı bile... Türk takımlarının bu sezon Avrupa Kupaları'nda yaşadığı hayal kırıklıkları... Bu kulvarda umut veren tek takım olan Beşiktaş'ın Rapid Vien maçında kadrosunda rakiple eşit sayıda Türk futbolcu olması...

Kısacası "dibe vurduk saptaması" bu kez ne euro 2004, ne 2006,  ne de 2010 elemelerindeki gibi sadece Milli Takım bazlı bir iddia gibi duruyor...

Kamuoyunda her başarısızlık döneminde standart olarak açılan, teknik direktörün oyuncu tercihi, kulüpçülük anlayışı, seyrettiği maç sayısı, maaşı, ikametgah adresi ya da yardımcısının yeterliliğinden daha derin ve çözüme hizmet edecek konuların tartışılması gerekiyor...

Zira buradan dibe vurduk gibi görünüyor...