Tüketen

Ocak ayının ortalarıydı Can Mutlu bana ESPN’den Dermot Corrigan’ın yazısının linkini gönderdiğinde. Şu anda yaşayan ve çalışmayı sürdüren teknik adamlardan en el üstünde tutulanı, Jose Mourinho’nun bütün becerileri bir yana, taktiksel becerisinin düşük olduğundan dem vuruyordu yazı.

NTV Spor 19 Nis 2013
Tüketen

Ocak ayının ortalarıydı Can Mutlu bana ESPN'den Dermot Corrigan'ın yazısının linkini gönderdiğinde. Şu anda yaşayan ve çalışmayı sürdüren teknik adamlardan en el üstünde tutulanı, Jose Mourinho'nun bütün becerileri bir yana, taktiksel becerisinin düşük olduğundan dem vuruyordu yazı.
 
Manchester City'yi Ronaldo'nun son dakika golüyle yendiklerinde İngiliz bir gazetecinin o meşhur gol sevincini (“Üstümde pahalı bir takım var” demeyip dizlerinin üzerinde golü atan oyuncusu gibi kaymıştı, hatırlarsınız) sormasına cevaben “Gazetelerin, internet sitelerinin nasıl bütün yazdıklarını bozmak zorunda oldukları geçti gözümün önünden” diyordu Portekizli. Böyle bir anda gözünün önünde ben varım mesela düşünsenize “Sana da, Ronaldo'na da, atacağı gole de…” diyerek delete tuşuna basıyorum sinir içinde. Real'in neden yenemediğini yazmışım uzun uzun, şimdi bütün hikaye değişmiş.
 
Jose de kesin beni canlandırmıştır gözünde zaten!
 
İki kez geriye düşmesine rağmen pes etmeyen ve beraberlikle de yetinmeyip sonunda kazanacak golü de bulan takımı için “son dakikaya kadar hayvan gibi mücadele ettiler” diyordu.
 
Jose Mourinho'nun tekil çözümleri ve nadiren yaptığı oyuncu değişikliği ve mevki değişikliği hamleleri haricinde taktik yönü futbol eleştirmenleri tarafından, ülke ve lig fark etmeksizin soru işareti olarak görülüyor. Chelsea, Inter ve şimdi de Real. Elindeki oyuncuları çok iyi motive eden, yıldızları bile konsantre tutmayı başaran bir teknik adam olduğu kabul ediliyor ancak taktik deha olarak adlandıran yok. Barcelona'yı elemeyi başardığı 2010 Şampiyonlar Ligi yarı finali bile bunun parçası olarak görülmüyor.
 
Real Madrid, Galatasaray maçlarında da gördüğümüz gibi, çok üst düzey kalitede oyunculardan kurulu bir kadro olmasına rağmen fazlasıyla kontraatak futbolu oynayan bir takım. Toplu ve topsuz oyunun her ikisinde de becerili oyunculardan kurulu bir takımın maç kazanmak için topu ayağında tutmamayı öncelik haline getirmesi soru işareti. Bunun sonucunu alabildiği zamanlar var. Hücum alternatiflerinin durdurulmasının zor ve sayıca çok olması bunun başlıca nedeni. Ama topu rakibe bırakırsan cezalandırılma olasılığın da artıyor artık, rakibinin çok çok iyi olması gerekmiyor. Liginde de bunun sıkıntılarını bolca yaşadığı için şampiyonluk yarışından erken koptu Madrid'in menekşeleri.
 
Bütün bunlarda Mourinho'nun takımına bulduğu çözümü motivasyon ve fiziksel dayanıklılık, ısrar gibi şeyler üzerinde kurmasının yarattığı tüketici baskı da etken. Mourinho'nun sizden oynamanızı istediği oyunu sahaya koyabilmeniz için sınırsız bir fiziksel istikrara ve zihinsel dayanıklılığa sahip olmanız lazım. Biraz insanlıktan çıkmanızı istiyor yani Jose. Düşmemeniz, bırakın düşmeyi, tökezlememeniz lazım. “Son dakikaya kadar hayvan gibi” oynamanız lazım ve bu takımların seviyesinde bunu sezon başı 50-60 maçta yapmanız lazım.
 
Mourinho'nun bu tarzının sezon içlerinde, tekil maçlarda veya turnuvalardaki etkisinin fazlası da var. Bu yıpratıcı ve aşırı talepkar tarz, Portekizli takımlarından ayrıldığında, tabiri caizse, arkasında enkaz bırakıyor.
 
Mourinho Porto'yla 2002-03 sezonunda Benfica'nın 11 puan önünde ligi kazanırken UEFA Kupası'nı da müzesine götürmüştü. 2003-04 sezonunda bu sefer 8 puan farkla şampiyon olurken Portekiz Süper Kupası, UEFA Süper Kupası'nı da kazanmış, buna bir de Şampiyonlar Ligi'ni eklemişti. Portekizli Chelsea'nin yolunu tutarken bıraktığı Porto 2004-05 sezonunda Benfica'nın 3 puan gerisinde ligi ikinci bitirebilmişti.
 
İngiltere macerasında şampiyonluğa hemen o sezon ulaşan Mourinho bunu bir sonraki sezonda da tekrarlamayı başardı. İlkinde Arsenal'i 12 puan, ikincisinde Manchester United'ı 8 puan gerisinde bırakmıştı. 2006-07 sezonunda Ferguson'un takımını bu kez geçemedi ve ikincilikte kaldı. Avrupa'da istediği yere gelemedi. O bıraktıktan sonra da göreve gelen Avram Grant'le Mourinho'nun göremediği Şampiyonlar Ligi finalini gören ama kazanamayan Chelsea ligi de yine ikinci bitirdi. Bir sonraki sezonda Chelsea sadece ManU'nun değil, Liverpool'un da arkasında kaldı.
 
Portekizli'nin yeni rotası İtalya ligi ve Inter'di. Yine hemen ilk sezonunda şampiyonluğa ulaşan Mourinho Şampiyonlar Ligi'ndeki performansıyla göze giremiyordu. Ertesi sezon yine ligi alırken bu sefer meşhur Barcelona eleyişinin ardından finali de kazanarak Portekizlinin ikinci Şampiyonlar Ligi zaferine imza atılmış oluyordu.
 
Jose Madrid'in yolunu tuttuğunda 2010-11 sezonunu Inter şehrin siyahın yanına kırmızı koyan takımına kaptırırken Şampiyonlar Ligi'nde son 16 aşamasında Schalke'ye toplamda 7-3'le eleniyordu.
 
Elindeki oyuncularından beklentileri yüksek. Kendisine “Özel olan” diyecek bir egoya sahip. Akıl oyunları konusunda bir usta. Rakip takımların, görev aldığı ülkelerin milli takımlarının hocalarını, kendi veya rakip takım oyuncularını, hakemleri, basını sokmaktan çekinmediği bir sivri dili de cabası. İddialı olmasının yanına başarılı olmayı da koyabildiği için sahip olduğu kibre ona hayran olanlar hak edilmiş bir özellik olarak bakabiliyor. Karşı cephe ise bunu küstalık olarak nitelendirebiliyor.
 
Eto'o'yu bek oynatabilen, Real Madrid gibi her daim yıldızlar topluluğu olmuş bir takımda oyun içi tembelliğe hiç göz yummayan bir tarzla elindeki oyuncuların içinde enerji, beceri, azim olarak ne varsa son damlasına kadar kullandırabiliyor. Ancak bu seviyenin düşmesine hiç izin vermeyen tarzı nedeniyle tükeniş noktalarında saha içi hamleler konusunda yeterliliği sorgulanıyor hâlâ. Ve bu şekilde yüksek devirde, son vitesin de sonlarında, bağırtarak virajdan viraja soktuğu takımlarını bıraktığında rektifiye süreci pahalıya mal olabiliyor.
 
Bıraktığı takımlar için “Sahibinden, temiz kullanılmış” ilanı verilmesi zor. Mou'dan takım devralmak demek bunları da göze almak demek yani. Portekizli için sezon sonunda İspanya'dan da demir alacak dedikoduları iyice çoğaldı, resmiyet kazanmak üzere bile diyebiliriz. Halefinin kim olacağı konusunda ise net bir şey yok. Gelecek kişinin teknik direktörden ziyade rehabilitasyon becerisi yüksek bir lider olması gerekliliği ise had safhada.

Bana verseler almam misal.