Dünya Kupası Günlüğü - Gün 32

Macera istiyordun al sana macera...

NTV Spor 10 Tem 2010
Dünya Kupası Günlüğü - Gün 32

Sevgili günlük,
Macera istiyordun al sana macera... Harika bir akşam yemeği. Gazeteciler, Johannesburg'da bulunan Türk arkadaşlar ve Milli Takım Antrenörü Oğuz Çetin bir Yunan restauranında toplanmışız. Harika bir sohbet gidiyor. Taki telefonuma gelen bir mesaja kadar, “Michel Platini'nin kalp krizi geçirdiği şeklinde bir haber var, tetikte ol...” Evet, Johannesburg'da olan benim dolayısyla tetikte olması gereken de ben. Ama Allah aşkına, Güney Afrika'dayız hastalanan UEFA Başkanı ve benim bir an önce hastaneye gidip ekstra bir şeyler yapmam lazım. Hastane ve ünlü bir kişinin rahatsızlığı söz konusu olunca doğal olarak Türkiye'de bile bilgi nerdeyse imkansızlaşıyor, ya Johannesburg'da...

Bir süre yanlış alarmdır umudunu içimde taşıyorum. Ama mesaj sonrası beklenen telefon da gecikmiyor. NBA maçlarını anlatmıyla ünlü İsmail Şenol detayları geçiyor. (İsmail'in sadece NBA anlattığını sanmayın, NTV'de söz konusu haberse herkes için branş teferruattır.)

Evet, Platini hastanede...
Hemen Şenes Erzik'e telefon.. Eyvah kapalı.. !!
Bu iyiye işaret değil.
Demek ki durum ciddi...

İsmail'in verdiği adres doğrultusunda yola düşüyoruz. Hastaneye bizden önce gelenler de var. Bu arada merkezden arkadaşlar Şenes Erzik'le konuşmayı başarıyor, “Durum iyi korkacak, birşey yok...”

Canlı yayın yaptığımı gören bir Meksikalı meslektaşım benden bilgi istiyor, Şenes Erzik'in Türk olması gururunu yaşıyorum; “Biliyorsunuz UEFA Asbaşkanı Erzik bir Türk onunla konuştum korkulacak birşey yokmuş...”

Erzik sayesinde orda bulunan dünya medyasının en az 5 adım ötesindeyiz, Türk gazeteci olarak hiç de alışık olmadığımız bir durum.

Hastanenin kapısında tam canlı yayındayken açıklama için UEFA sözcüsü geliyor. Bundan iyisi olamaz.

Burda kameraman Ali Bakır'ın tecrübesi devreye giriyor, daha önce anlaştığımız gibi Cem, 3G'yi sırtlıyor, Ali Abi kamerayı, ben anlatmaya devam ediyorum.

Belki orda 20 değişik ülkeden televizyon ve gazete var, ama tıpkı büyük maçlarda olduğu gibi yine küçük detaylar sonucu belirliyor, İsmail'in zekası, Ali Bakır'ın  tecrübesi ve Cem'in pratikliğiyle açıklamayı canlı veren dünyadaki tek kanal oluyoruz... (Ammma uzattın dediğiniz duyar gibiyim ama bence bunu hak ettik. Zor işti şans da bizden yanaydı.)

İçimizde “Var olmanın dayanılmaz hafifliği” ve son bir toparlama bağlantısıyla 2 saat içinde hastaneden ayrılıyoruz.

Kaldığımız yerden arkadaşlara katılırken içimizde tarifsiz bir huzur var.

Eve dönmek için GPS'i kuruyoruz. (Evet 31 gün geçti ve hala evin yolunu kafadan bulamıyoruz sanırım biraz tutuğuz ama UEFA açıklamasını dünyada canlı veren tek ekip de biziz. Belki sizin için önemli değil ama bizim için müthiş bir haz. Sanırım 3. tekrardan sonra anlamışsınızdır ne kadar mutlu olduğumuzu:)

Evet GPS'i kuruyoruz ama kapatılan bir yol nedeniyle ters yola giriyoruz. Zaten bize sorsalar, burda tüm yollar ters. Ama bize soran yok, zamanında İngilizlere sormuşlar sanırım.

Karşıdan farlarını yara yara bir polis arabası geliyor. Biraz önce canlı yayında yanımızda olan şans bu kez tam anlamıyla rakibimiz.
Ters yoldan polis geliyor.
“Ne yaptığınızın farkında mısınız?” sorusuyla, bize tehdit yollu nasihat verirken, bir anda nereli olduğumuzu soruyor. “Türkiye” deyince, parola olarak karşıdan Galatasaray cevabı geliyor. Biz tanış çıkmanın verdiği seviçle, “yes yes”, derken polisten samimiyeti arttıran ikinci kelime geliyor... O, “Muhsin Ertuğral, Sivasspor very nice” derken biz çoktan bir sonraki robot (trafik ışığını) geçiyoruz.

Not: Bana gprs değil de gps olduğunu öğreten arkadaşa bir kez daha saygılarımı sunuyorum. Size söz en kısa zamanda bir yayında “İspanyolca” yerine İngilizce konuşurken “Spanish” de diyeceğim...